Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ramazan ayının bize has bir kültürü var. İftarları, sahurları, teravih namazları ile Ramazan, daha bir içten ve samimi şekilde idrak edilir bu topraklarda. Bununla kalınmaz Ramazan ayı küçük büyük herkes için bir neşve kaynağıdır aynı zamanda.

Ramazan kültürünü yansıtan nükteler, fıkralar bu ayla ilgili olarak kültürümüzün ne kadar zengin olduğunu gösteriyor. İşte onlardan bir demet...

Evvel zaman dediysek, siz bunu 100-120 sene öncesi anlamalısınız, evvel zaman içinde iki şair ve edib ahbab Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi'nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesab edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbab,

—Camie gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camiine girip bir tarafa ilişiyorlar. Vaiz kürsiye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savrup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı" dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir. Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.

Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad'ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,

—Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor. "Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet" diye cevap veriyor bizimki, "Peki ne dediğini anlıyor musunuz?" "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?"

Adam hayretle devam ediyor,

—Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?

Şair cevap veriyor,

—Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafireten geldik!


Ramazanla birlikte, daha evvelce dinin ibâdet vecibelerine pek aldırış etmeyenlerin bir nefis muhasebesine giriştiği, kötü huyların terk ile güzel hâllere büründükleri mâlum.

Beyzâde Ramazan girer girmez her türlü men'iyyata tevbe ederek namaza başlamış. Onu mescidde gören tanıdıkları kenardan işaret ederek, "maaşallah, ne de güzel namaz kılıyor, ne de güzel yakışıyor, nazar değmesin" gibi güzel kelimelerle taltif ettikçe bu lâflar bizim beyzâdenin kulağına değmekte ve delikanlı içten içe hoşnud olup zevke gelmekte ve içi içi sığamamaktadır. Nihayet bir yerde kendini zabt edemeyip namazı rükûda iken bozar ve kendisini medhedenlere seslenir,

—Belki haberiniz yoktur, üstelik şu anda oruçluyum bile!


Ben bu fıkranın bir başka versiyonunu pek beğenirim. Bînamazın biri Ramazan'da namaza başlar. Onu mescidde görenler, çıkışını bekleyerek tebrik etmeye, desteklemeye karar verirler. Çıkınca,

—Maaşallah, iftihar ettik, geçmişlerinin rûhunu şâd ettin, hep böyle ol inşallah, kelimeleriyle tebrikte bulununca bînamaz, "Daha bu bir şey değil" diye burnunu bükerek lâfı tamamlar,

—Siz beni bir de abdestliyken görmelisiniz!...


Cami, şehrin doğu ucunda; camie yeni tayin edilen yaşlı—başlı imam efendi ise işe bakınız ki şehrin batı kenarında oturuyor ve her gün işine gelip giderken hayli sıkıntı çekiyor.

Cemaat işin farkında. Bir gün akşamla yatsı arasında cami avlusunda ayak divanı kurup, "olur mu olur" diyorlar ve yatsıdan sonra imam efendiyle ayak üstü bir araya geliyorlar,

—İmam efendi,

—Buyrun cemaat?

—Biz düşündük taşındık, evin uzak, gidip gelmek müşkül; hiç olmazsa seni yatsı namazından affetmeye karar verdik. Sen yatsıya gelme, akşamı kıldırıp evine git; biz başımızın çaresine bakarız!

İmam efendi karardan memnun olsa da üzüntülü ve itirazcı bir ifade takınıyor ve başını sallayarak karşılık veriyor,

—Şu keremkârlığınızın altında kalacak değilim; sağolun. Siz benim için yatsıyı affetti iseniz, ben de sizin için sabah namazını affettim gitti!


Evvel zaman içinde birisi Mekke—i Şerif'e vardı ve tavaf esnasında sair hacıların Kâbe kapısının halkasına yapışarak geçmiş günahlarından ötürü yüksek sesle mağfiret dilendiklerini ve bu uğurda daha şimdiden kimi Mukbil, kimi Kamber, kimi Nergis, kimi Server isimli kölelerini azad ettiklerini adaklar adadıklarını görünce heyecana geldi; önündeki kalabalığı nice bin güçlükle yarıp kapının halkasına tutundu,

—Ya Rab, bilirsin ne câriyem, ne kölem ne de malım mülküm var. Ammâ senin aşkına kızım Zeyneb'in anası benden üç talâk ile boş olsun!


Bir adam peygamberlik iddiasında bulundu. Ona, "öyleyse yerden karpuz çıkar da görelim" dediler. Sahte peygamber, "Üç gün sabrederseniz çıkarırım" dedi.

—Olmaz, hemen şimdi karpuzu yerden bitirmeni istiyoruz deyince sahte peygamber dayanamadı,

—Cenab—ı Hak karpuzu üç ayda bitiriyor; siz ise bana üç gün mühleti bile çok görüyorsunuz!


Adamın biri, bir başkasının evini kiraladı. Ne var ki evin tavan direkleri çatırdıyor ve tehlike sinyalleri gönderiyordu. Kiracı evin sahibine, "Şu tavanı tamir etsen; çünkü fena halde çatırdıyor" dedi. Ev sahibi ise, "korkma" karşılığında bulundu, "O sadece Allah'ı tesbih ediyor." Kiracı, "Ben de ondan korkuyorum zaten" dedi,

—Tesbihi bitirip de secdeye kapanırsa hâlim nice olur benim?


Bir vaiz vaazında şöyle diyordu: "Kul sarhoş bir halde ölürse o hâl üzre defnedilir ve sarhoş halde diriltilir."

Mescidin kapısının yanında oturan biri, diğerinin kulağına eğildi, "Vallahi bu bahsettiği iyi bir şarapmış; maşrapası yirmi dirhem bile olsa değer doğrusu."