Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önümüzdeki pazar günü halkoyuna sunulacak olan referandum, daha sonuçlanmadan önemli bir sonuç doğurdu ve Türkiye’nin fikrî ve felsefi fay hatlarını yeniden görünür hale getirdi, ana hatlarını kaba çizgilerle yeniden vurguladı. Bu tespitin beklenen (mâkul) ve şaşırtıcı unsurlarını tartışmak istiyorum.

Geçmişe göre dünden bugüne büyük bir değişiklik olmadığını tespit edebiliriz; en mühimi, artık sağ-sol kutuplaşmasının Türkiye’de eski anlamını kaybetmiş olduğudur. Referandum polemiklerinde sağ-sol ayrımı evetçilerle hayırcıları birbirinden ayırmıyor. Sağ ve sol kavramları Türkiye’de muhteva değiştirdi; eskiye nazaran biraz daha gerçek anlam yüklerine yaklaştı.

Hayırcı “sağcı”lara mukabil evetçi “solcu”lar, manzarayı tek başına tarif etmiyor; buna hayırcı solcularla, evetçi sağı da ilave etmek gerekiyor. Alevilik, Kürtlük, Egelilik, Doğululuk vesaire gibi ek kimlikler de tek başına anlamlı değil.

İki renkli referandum pusulası, toplumdaki çok renkli ana felsefi ve fikrî odaklanmayı yeniden tarif ediyor gibi sanki.

CHP’NİN “İSTEMEZÜKÇÜLÜK”Ü, TARİHÎ MİSYONUNA UYGUNDUR

Bu karmaşık tablonun en kararlı yeri CHP’nindir. CHP, belki de tarihî misyonu icabı, her zaman olduğu gibi bir şeyi kabul yerine reddederek varlık sebebini inşa ediyor. Reddettiği şeye meclis grubu kifayet etmezse basındaki, bürokrasideki, yüksek yargıdaki uzantılarını kullanıyor; onların da yetmediği yerde üniformalı bürokratlar, CHP’nin tarihî müttefikleri olarak güç koalisyonuna omuz veriyorlar. CHP’nin tablodaki yeri kararlı, hatta istikrarlıdır. Şaşırtıcı olan, CHP’nin yüksek yargı, bürokrasi ve ordu içindeki zahmetsiz ve maliyetsiz yandaşlık ilişkilerini ortadan kaldıracak değişikliğe rıza göstermesi olurdu.

CHP’nin mâkul bir sebebi var yani... CHP için “Referandumda niçin hayır oyu kullanmalıyız?” sorusuna verilecek cevabın içini doldurmaya gerek yok. CHP bir siyasi programın değil, bir duruşun, bir tavrın adıdır. Bu bana biraz da mahallenin en yakışıklı ve delikanlı kabadayısının gerçek hayatta bir mesleği olup olmadığını sorgulamaya benziyor. Dünün siyaseti, “duruş”un tek başına iş gördüğü bir algı seviyesine hitab ediyordu; bugünün siyaseti, “İyi güzel de oğlunuz ne iş yapar?” sorgusuna kadar yükseldi. Partilerin programları eskiye nazaran daha çok dikkat çekiyor, inceleniyor, aşırı vaatler istihza kıvrımlarıyla dolu bir tebessümle karşılanırken ciddi olanları “Acaba yapabilirler mi; finansmanı nereden bulurlar, kadroları güven veriyor mu?” sorularına yol açmakta.

Fakat CHP için değil; CHP, ümidin değil, korkunun bir araya getirdiği tedirgin insanların ayakta tuttuğu bir siyasi partidir; dolayısıyla evetlerin fazla çıkması halinde CHP’nin kaybedeceği bir şey yoktur.

MHP: “GENÇ SEMİH”İN HİÇ CANI YOK MUYDU?

Buna mukabil MHP’nin istemezükçü cephe içinde ne aradığını kestirmek hiç de kolay değildir. MHP, tabanı ve tarihî geçmişi itibariyle devletçi seçkinlere karşı toplumun, milletin hukukuna sahip çıkmak üzere kendini görevlendirmiş bir partiydi; başka söyleyişle MHP’nin, milleti bırakıp bürokrasinin yanında saf tutmasını haklı gösterecek bir mazeret görünmüyor. MHP yöneticileri, kendilerine de inandırıcı gelmeyen bu çelişkiyi, “Ama iktidar çok kötü niyetli, ihanet içinde ve bunların hepsinin yargılanması gerekiyor” tarzında meselenin anafikrinden uzak, inandırıcı olmayan bir bahaneyle açıklamaya çalışıyorlar.

Peki, MHP niçin, neredeyse göz göre göre kendisini zarara uğratacak bir şekilde yanlış kamp yeri seçmekte ısrar ediyor sorusuna cevap bulmalıyız: MHP’nin temel sıkıntısı, AK Parti ile aynı seçmen tabanına hitab etmesinden kaynaklanıyor. Zaman zaman toplamı yüzde 60’lara varan bu taban, genel seçimlerde genellikle AK Parti’nin programını inandırıcı bulmakla beraber MHP’yi, bölücülük tehlikesine karşı bir yangın söndürücü unsur, bir ihtiyat gücü olarak yedekte tutuyor. İkna edici bir programla toplumun tasvibini celbedemeyen MHP yönetimi, kendisine uygun görülen “yedek oyuncu” rolünü hazmedemiyor ve bölücülük konusundaki güvenilirliğini harekete geçirerek, bütün siyaset vurgusunu, “Siz bunların anayasayı değiştirmesine bakmayın; aslında ülkeyi bunlar bölüyor; biz bu işi biliriz, aman dikkat edin” kaygısı üzerine kuruyor. MHP’nin tutumu, Türk toplumunun geleneksel tarafları arasında çok ciddi bir fay kırığına, blok hareketlenmesine yol açabilir.

Referandumda hayır oyu kullanmak, MHP için lüzumsuz bir riskti; tabanını serbest bırakmak kaydıyla MHP, kendine dair varlık krizini belki bir seçim daha erteleyebilirdi; bunu tercih etmedi; referandum sandığına bütün vâriyetini koydu. Değişiklikler kabul edilirse, MHP yönetimi üstlendiği riskin faturasını ödemek zorunda kalacaktır.

BİR LİBERAL RÜZGÂR ESTİ SAVURDU HARMAN GİBİ...

Türk siyasetinde artık liberal bir rüzgârın varlığından söz edebiliriz; kitle gücü olarak Liberallerin esamisi okunmuyor ama entelektüel güvenilirlik ve özgül ağırlık bakımından yeni liberaller, geleneksel sol takımın vücut kimyasını değiştirmiş bulunuyor. Türkiye’de sol, entelektüel imparatorluk tacını ve cübbesini liberaller yüzünden kaybetti çünkü Liberaller, dünün solcularından daha çok ve daha iyi solcu olmak gibi basit bir lazımeyi fark ederek yerine getirdiler; buna ilaveten toplumla doğru ve sağlıklı bağlar kurmak noktasında 12 Eylül öncesi solcu anlayıştan 180 derece ayrıldılar. Liberaller, toplumun saygı duyduğu değerleri, -ilâhi değil ama- seküler gerekçelerle savundukları halde topluma itici görünmemeyi başardılar.

Referandum’da ise evetçi kanada destek vererek, kendi geleceklerine yatırım yapmak akıllılığını da gösterdiler.

Liberaller, klasik sağ-sol kutuplaşmasını anlamsızlaştıran bir fikir kulübü olarak Türkiye’nin gündemine girdi; temel referansları ne olursa olsun varlıklarını koruyacaklarını düşünüyorum.

BAĞIMSIZ, DEMOKRAT VE MAKUL KÜRTLER GELİYOR

Kürtler, kendilerine güvensizliğini açıkça itiraf eden şiddet örgütü PKK ile Türkiye’de daha rahat bir gelecek düşüncesi arasında bocalamaktalar. AK Parti’nin demokratik açılım politikalarını adeta bir hovarda gibi ucuza harcayan şiddet yanlısı Kürtler, artık büyük Kürt kitlesinden ayrışmaya başladılar; meseleyi çözecek olan da bu ayrışmadır zaten. Yeni zuhur etmeye başlayan fikrî ve siyasi arterlerden en dikkat çekici olanı Kürt topluluğu içinden çıkmaya aday görünüyor. BDP, tutarsız çıkış ve sözleri ile kendine duyulan güveni boşa çıkardı; PKK şiddet dışında dil konuşamıyor. Bu durumda Kürtler bir başka yol bulacaklardır ve o yol, Türkiye’nin geleceğini belirler.

HER ALEVİ, CHP’Lİ OLMAK ZORUNDA DEĞİLDİR!

Referandum tartışmaları Aleviler arasında ilginç tartışmalara yol açtı: Bir kısım Alevi önderi, “Alevilerin oyu hayırdır” diye topluluk adına komisyonculuk yapmaya kalkışınca, “Aleviler adına toplu fikir beyanında bulunmak, Alevilerin vicdanına saygısızlıktır” mealinde sert tepkilerle karşılaştılar. Şimdi Aleviler, geleneksel CHP yandaşı muhalif ve istemezükçü “duruş”la, herkes için daha iyi demokratik standartlar vaat eden anayasa değişikliği karşısında mütereddid durmaktalar.

Referandum tartışmaları esnasında bu olguyu daha açık ve berrak görebilmek fırsatını bulduk: Nasıl karar verirler bilemeyiz fakat görünen köy kılavuz istemiyor: Türkiye’de demokrasi kültürü yaygınlaşıyor ve bu yaygınlık “demokratik bilinç”i yükseltiyor.