Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Artık Ramazan için bir reform gerekmiyor mu?" başlığını görünce, eski tâbirle eşekten düşmüş karpuz misâli darmadağın olduğumu hissettim; sanki ilkokul öğretmenim elli yıllık zaman mesafesini bir adımda aşarak tepeme dikilmiş ve,

-Ahmet! Dersini niçin çalışmadın bakayım, haylaz çocuk; sen ne zaman adam olacaksın! diyerek beni paylamaktaydı. Dersimizi niçin çalışmamış, niçin haylazlık edip dalga geçmiş, bin dörtyüz seneden beri niçin Ramazan'da bir reform yapamamıştık? Ayıp değil miydi, günah değil miydi, utanmıyor muyduk?

Oturup düşündüm; madem bin dörtyüz seneden beri Ramazan'da reform yapmayı hiç bir İslâm alimi akledememişti, o zaman duruma benim el koymam gerekiyordu. Evet, din âlimi sayılmazdım ama pek çok ilâhiyatçı arkadaşım vardı ve dinî konularda onları çileden çıkaracak derecede ukalâlık edebilecek birikime sahiptim. Madem birikimim vardı, o zaman bu birikimi niçin Ramazan reformu için kullanmayacaktım?

Sağıma soluma baktım; "Var mı Ramazan reformu yapacak babayiğit; varsa çıksın, yoksa ben yapacağım." diye alçak sesle etrafa birkaç kere fısıldadıktan sonra kaleme kâğıda sarıldım ve güzel bir reform yaptım. Yeri gelmişken belirteyim ki reform yapmak çok heyecan verici, zevkli bir meşgale; insanın reform yaptıkça yapası, açıldıkça açılası geliyor!

Üzülerek belirteyim ki reformculukta baskın basanındır kaidesi geçerli; erken davranan reformunu yapıyor, ötekilere de mıymıy etmek düşüyor ama bana göre reformlara direnmek yerine teslim olmak daha güzel. Beğenmeme hakkınız yok yani. İtiraz eden bednamdan sayılır.

Efendim, Ramazan için reform gerektiğini ileri süren ileri görüşlü yazar refikimiz ilk olarak dikkatimizi, o garip Kamerî takvime çekiyor ve ay yılının güneş takviminden 11 gün daha kısa olduğunu tesbit ediyor. Kendisini bu tesbitinden ötürü kutluyor ve "Maaşallah, ahsen'ül Hâlikîn; tebarek'Allah, püh püh, nazarlardan ırak" diyerek reform takvimini inceliyoruz. Aa, evet dini günler, bir önceki seneye doğru kayarak üstümüze üstümüze doğru gelmektedirler. Çok münâsebetsiz, çok sinir bozucu bir durum. İlk reformumuzu burada yapıyor ve Kamerî takvimi kulağından tutup, her sene Ramazan, yılın en kısa günlerine denk gelecek şekilde sâbitleştiriyoruz. Yılın en kısa günleri Eylül ve Mart aylarına geldiğine göre bu durumda isteyen Müslüman Mart'ta, işine öyle uygun gelen Eylül'de Ramazan orucunu tutabilecektir.

Bütün mesele dar görüşlü ve bağnaz olmamakta; bilimin ışığında çözülmeyecek mesele yoktur arkadaşlar!

Gelelim oruç tutmaya. "Hem reformcu olayım hem de ibadetimi yerine getireyim; ben kimin kızından çirkinim?" diye düşünüyorsanız, aklın ışığında reform yolu çok. Benim teklifim, öyle otuz gün akşama kadar aç-bîlâç gezip susuzluktan yerleri tırmalamaktansa oruç eylemini reformize etmektir. Meselâ şöyle... Müftülükler isteyene tek tek, isteyene bir aylık paketler halinde oruç bileti -veya ne bileyim oruç sertifikası- satarlar. Bu biletler yakaya takılacak kağıt rozet biçiminde de olabilir; akbil şeklinde de. Adam diyelim, sabahleyin güzeelcene kahvaltısını yaptıktan sonra 17. orucun rozetini yakasına takıp çıkar evinden. "Sen oruç tutmuyor musun; zındık herif, alçak reformcu naylon Müslüman!" diye sataşanlara da, "Aa delinin zoruna bak ayol, ben de senin kadar Müslüman'ım ve elbette orucumu tutuyorum; işte baaak!" diyerek yakasındaki rozeti eliyle tutar. Böylece ne olmuş olur? Orucumuzu güzeelcene tutmuş oluruz.

Ha, isteyen rozet de takmaz, reformda alternatif çok; oruç akbilini hergün müftülüğün pos makinesine bastırır, makinenin ekranından, "17. orucunuz kabul olundu Sebahattin Bey; Allah kabul etsin!" yazısı çıkınca kalp huzuru ile yemeğini de yer, işine gücüne de bakar. Hem sağlığını korur, susuz, gıdasız kalmaz, hem de sevabı tıkır tıkır yazılır, hesaplanır, müftülüklerin bilgisayarlarına işlenir.

"Ben akbil-makbil kullanmam; bir sürü zahmeti var" diyenler için derhal harekete geçen müftülüklerimiz, internet sitesi kurar ve kredi kartı ile gündelik oruç sevabı alır ve satarlar. Böylece eski usul oruç tutup da sevabını satmak isteyenle almak isteyenler birbirinin yüzünü görmeksizin alışverişi tamamlarlar. Böylece kalbimizi rahatlatmış oluruz. Zaten reformda önemli olan kalp güzelliği, iç huzurudur.

Hazır elim değmişken bir reform da namazda yapayım diyorum. Namaz kılmak için eskiden olduğu gibi abdest almak, kıbleye seccade salmak, eğilip doğrulmak gerekmiyor efendim. Ne zaman canımız isterse, günün herhangi bir anında içimizden "Allah'ım sana çok teşekkür ederim; seni çok seviyorum" diye geçirirsek namazımız olur aslında, fakat "Etraftan da görünsün namaz kıldığımız yahu" diye düşünüyorsanız onun da kolayı var; günde beş defadan ayda 150 vakitlik kuponlar halinde düzenlenen namaz sertifikaları ve akbilleri, çağdaş hayatta her zaman yanıbaşımızda olacak. Sırada daha nice İslam'ı kolaylaştırıcı reformum var fakat toplumun hazır olmasını beklemek durumundayım. Mesela abdestte reform spreyi hazır. Şöyle kullanılıyor; çantanızda taşıdığınız güzel kokulu abdest spreyini günün her anında ve her yerde birkaç defa fısfıslamak suretiyle gıcır gıcır bir abdeste kavuşuyorsunuz vesaire vesaire...

Dinde reform yapmak, demokratik reformlardan daha kolay. Niçin işe hep zor tarafından başlarız ki?

Arş yiğitler, Ramazan reformuna!..