Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Taraf olmaktan çıkarak, bilim bakışının gerektirdiği tarafsız ve soğukkanlı yaklaşımla olup bitenleri tesbite ve mânâ vermeye çalışalım, evvelâ tesbitler:

EVVELA TESBİT

-Türkiye Cumhuriyeti'ne şekil veren kurucu irade, Cumhuriyet'in ilk 15 yılını, hiçbir siyasi ve sosyal muhalefeti kaale almaksızın dilediği gibi biçimlendirmiştir; bu, devletle toplumu tek örgüt altında temsil edeceği düşünülen tek partinin egemenliği idi. Bu egemenlik tarzı meclisle CHP'nin, CHP ile bürokrasinin, siyaset sınıfı ile devletin, hattâ basının aynı siyasi program etrafında içiçeliğini öngörmekteydi ve kendi zamana ait bir çözüm biçimiydi.

-Tek partili siyasi hayat modeli 1946'ya kadar kesintisiz 23 sene devam ettikten sonra, tamamen dış konjonktürle âhenk sağlamak için siyasi muhalefete ve çok sesli basın hayatına müsaade edildi; böylece tek partili devletin monolitik yapısı "çoğulculuğa" dönüşmeye mecbur kalmış oluyordu.

-Tek parti döneminin "tek parti"si CHP, çok partili hayatta varlığını sürdürdü ancak katıldığı her serbest seçimde hayal kırıklığı yaşayarak oy miktarı itibariyle azınlıkta kaldı; buna mukabil kurucularının vaktiyle devleti kurtarmış ve kurmuş olma ayrıcalığını ileriye sürerek, sayıca değilse bile siyasi bakımdan mânidar bir özgül ağırlığı olduğunu iddia etti. Bu tez, gerek siyasi açıdan ve gerekse çağdaş siyasi hukuk açısından geçerli olmayan bir varsayımdı.

-Tek particilik, çok partili hayatta sistematik bir ritimle başarısızlığa uğramış olsa da, devletin temel ve esaslı kurumlarını elinde bulundurmak noktasında muvaffak oldu. Başta ordu olmak üzere, yargı, üniversite ve bazı kilit bakanlıkların yüksek bürokratları, "kurucu ideoloji"den yana tavır almayı ve mücadeleyi sürdürdüler.

-Böylece ikili bir yapı oluştu: Kurucu ideolojiyi savunan bürokrasi ile serbest seçimle halkın güvenini kazanan sivil siyaset.

-Bürokrasi, sivil siyasetin devlet içinde etki ve nüfuz kazanmasını daima "tehlike" kavramıyla değerlendirdi; oysa ki, sivil siyasetin devleti kontrol etmesi, demokrasi tarihinin en alışıldık geleneklerinden birini teşkil etmektedir; bu yüzden geçtiğimiz mart ortalarında bürokrasi, bu defa yargı erkini devreye sokarak demokrasi tarihinde hiç işitilmemiş bir adım attı ve -tam tâbiri ile- hükümeti mahkemeye verdi.

KRİZ "TEMELLİ" NASIL AŞILABİLİR?

Bu durumda krizin temelli olarak aşılabilmesi için iki seçenek varmış gibi görünüyor:

-Sivil siyasetin "kurucu ideoloji"yi benimsemesi ve kendini bürokratik iktidar karşısında meşrulaştırması.

-Tek parti ve kurucu ideoloji etrafında tam bir güç birliği ittifakına giren bürokratik oligarşinin, çok partili demokrasinin icaplarını kabullenerek kendini dönüştürmesi.

BÜROKRATİK OLİGARŞİ, DEMOKRASİYİ İÇİNE SİNDİREBİLİR Mİ?

Evvela birinci ihtimâli ele alalım: Türkiye'de serbest seçimle iktidar olan her siyasi hareket, -en başta anayasaya saygı gereği olarak- kurucu ideolojiye karşı saygılı davranıyor fakat kurucu ideolojinin artık işlemesi fiilen mümkün olmayan bazı prensiplerini de eleştiriyor. Sivil siyasetin, kurucu ideoloji karşısında tam bir teslimiyet ve kabul tavrı göstermesi zaten beklenemez fakat göstermiş olsa bile bu tavrın bürokratik oligarşi tarafından "takiyye", yani ikiyüzlü ve sinsice bir yaklaşım gibi algılanması sürpriz olmayacaktır.

Buna mukabil, bürokratik oligarşinin demokrasiyi bütün kurumlarıyla kabullenmesi zor, hatta imkânsız gibi görünse de başka seçeneği yok gibi görünüyor. 21. Yüzyılda Arap tarzı Baasçı bir dikta yönetim sistemini Türkiye'de geçerli kılmak mümkün olmayacağına göre üzerinde zihin yorulması gereken mesele, bürokratik iktidarın nasıl ve hangi yolla demokratikleşebileceğidir.

PROF. BAĞCI'NIN İLGİNÇ TEZİ

ODTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, işte tam bu konuda ilginç ve enine boyuna tartışılması gereken yeni bir tez ortaya koydu. Prof. Bağcı'ya göre sol partilerin (benim kavramlaştırmama göre "kurucu ideoloji" taraftarlarının) iktidar olabilmesi için inanç dünyasından ve cemaatlerden de destek alınması, AB ve ABD'nin desteklenmesi gerekiyor. Prof. Bağcı şöyle devam ediyor: "Sol Türkiye'de iktidar olmak istiyorsa, kendi 'Tayyip'ini' yaratması lazım. Ancak şu anda bunu gerçekleştirebilecek bir sol parti yok. Soldan yeni bir oluşumun olması bugünkü yapı içinde çok zor. Solun yapısı belli. Zaman itibariyle baktığınızda Türkiye'deki solun küreselleşmeye ve yabancı sermayeye karşı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle solun iktidara gelmesi çok zor."

TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN SAHİCİ BİR SOL PARTİ GEREK

Bu tesbitlerin önemine dikkat çekmek istiyorum; çünkü -sunduğu çözüm yolu kabul görür veya görmez- sağlıklı bir durum tesbiti ve çözüm arayışını dile getiren ve Türkiye'de pek az seslendirilmiş fikirler ihtiva ediyor. Prof. Bağcı, "Türkiye şu anda tam bir ayran gibi, su ve yoğurt var. Dinciler ve laikler. İkisinin birleşimi likit hale geliyor. Ama madde aynı yoğurt. Her iki taraf da fazla sulu olmaya başladı" derken bana göre "ayran" teşbihiyle hızla sürüklendiğimiz çözümsüzlük kaosunu işaretliyor. Siyasetimizin kalitesi yüksek değildir ve biz, hâlâ ideoloji tartışmak zorunda kaldığımız için gerçek meselelere zaman ayıramıyoruz. Bu mânâda siyasetimizin "ideolojik" tartışmaya saplanarak gerçek gündemi ıskalaması, hakiki bir durum değerlendirmesi, hatta otokritik yapılmasına engel oluyor. Bu sağlıksız duruma AK Parti'yi örnek gösterebiliriz: AK Parti, bürokratik oligarşi tarafından "çılgınca" hücumlara maruz kaldıkça, seçmenleri, AK Parti'ye yöneltecekleri muhtemel eleştirileri erteleyerek "safları sıklaştırıcı" ve dışardan bakılınca elbette partizanlık gibi görünen bir kamplaşmaya itilmiş oluyorlar. Henüz son seçimlerde aldığı yüzde 47'lik oy desteğinin değerlendirmesini yapamadan AK Parti'nin daha büyük bir halk desteğine doğru zorla itilmesi, hem demokrasimiz, hem AK Parti'nin sahici bir durum değerlendirmesi yapabilmesi için elbette sıhhat alâmeti değildir.

Öte yandan Türkiye'de sahici, ciddi, başarılı ve seçim kazanabilecek derecede etkili bir sol parti ihtiyacı görmezden gelinemez. Yukarda izaha çalıştığım şartlar çerçevesinde Türkiye'de sağcı, muhafazakâr olmayan, buna mukabil solcu, seküler, aydınlanmacı, sosyal adaletçi bir partinin siyaset yarışında ağırlığını koyabilecek bir çatıya kavuşması hâlâ çok zor görünüyor; geçmişteki yanlışların tekrarlanması, bugüne kadar sadece başarısız sol partilerin tabela sayısını artırdı ama demokrasimizin temel lâzımesine, yani "sıkı bir alternatif sol parti" ihtiyacına cevap üretemedi. Prof. Bağcı'nın işaret ettiği şekliyle sol, kendine çekidüzen vererek, gittikçe modernleşen Türk toplumunun diline, kavrayışına ve dünya görüşüne uygun bir parti etrafında kenetlenebilirse, sadece kendine değil, Türk demokrasisine de büyük ve tarihî bir hizmet yapmış olacaktır.