Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Israrla ve inatla kürtaj konusundaki lâf ve polemik kalabalığına girmedim, girmeyeceğim. Durup dururken, sırf Başbakan işaret etti diye kırkından sonra Jinekoloji ve İslam Fıkhı uzmanı kesilenleri de anlamıyorum ayrıca.

Doğrudur, lüzumu ve vesilesi yok iken nice hercai konuları vaktiyle kıyasıya tartışmışlığımız olmuştur ama insaf, küçük de olsa bir illiyeti vardı o konuların. Kürtajın yok! Kürtaj ve Sezaryen, sadece Başbakan'ın Uludere baskısından bunalmasından dolayı ortalığa saçtığı bir avuç üzümlü leblebiden ibarettir ve haftaya unutulur. Haftaya, muhafazakâr seçmen kitlesinin hükümet ekseninde "Elimecbur" saflaşmasını sağlamak amacıyla bir başka tartışma mevzuu ihdas edilir. Konu sıkıntısı çekileceğini sanmam; "insan maymundan mı geldi, topraktan mı yaratıldı?" konusu yedektedir meselâ; gümrah, münbit, bereketli, kırk gün kırk gece tartışılsa dibi görünmez bir konudur. Bir güzel kamplaşılır, karşılıklı salvolarla genetik biyolojinin kılcal ayrıntılarında aşk ü şevkle tartışılır. Lâakal sekiz-on gün idare eder (Akıl bedava!).

"Ortalığa bir fişek üzümlü leblebi saçmak" meselesini bilenler bilmeyenlere anlatsın! Biz bu arada nice zamandan beridir hükümetin, toplumun tabii ihtiyaçlarından ziyade AK Parti'nin ve lider kadrosunun gelecek endişelerini aksettiren maddelere şöyle bir göz atalım:

Yeni eğitim reformunun, şöyle tabandan gelen, öğretmenler, eğitimciler- veliler ve öğrencilerden yükselen bir talebe cevap teşkil ettiğini kim söyleyebilir? Rivâyet odur ki bu reform, "Geldin gidiyorsun; şu İmam-Hatipli gençlerin mağduriyetini onarmayı ihmâl etme" tavsiyesinin hayata geçirilmesinden ibaret gibi görünüyor. Bir hışm ile geldi ve geçti. Daha şimdiden tadilata ve tashihe muhtaç bir reform!

Başkanlık, yarı başkanlık sistemine geçiş yolundaki sondaj çalışmaları, câlib-i dikkat bir ısrar ve kararlılıkla sürdürülüyor. Niçin? Politik sistemde köklü bir değişikliği gerektiren hangi çözülmez problemin girdâbındayız? Esbâb-ı mûcibesi ikna edici bir dille izah edilemeyen bu arayış, toplumun değil hükümetin gündemidir; açık ve net! Bütün mesele AK Parti tüzüğündeki, "Üç dönem yetişir arkadaş!" maddesine bağlanıyorsa da tatminkâr görünmüyor. Futbolda şiddet kanununu alelacele değiştirmeyi göze alıp hattâ bu uğurda Cumhurbaşkanlığı vetosunu bile sineye çeken bir kararlılık gösteren hükümet, parti iç tüzüğünde yer alan -pekâlâ değiştirilebilir- bir madde için niçin siyasi sistemde radikal değişiklik peşindedir? Başkanlık sistemine geçmek yerine Siyasi partiler ve seçim kanunlarında köklü değişiklikler yapmak, bugün uygulamada bulunan parlamenter sistemi daha demokratik yapmaz mı meselâ?

Peki, Çamlıca'ya cami yapmak keşif ve sürprizini hangi esbâb-ı mucibeye bağlamalı? Acaba o mıntıkada şöyle 15-20 bin kişilik bir cami yapılmadığı için toplu dinden dönme (ilhad!) vakaları mı müşahede olunmuştur? Yoo! Öyleyse?

Sivil havacılık işletmelerine grev yasağı getiren kanun tasarısının telaffuzu ile kanunlaşması arasındaki süre başdöndürecek kadar kısaydı; daha ne olduğunu bile anlayamadan THY çalışanları grev yasağı ile yüzyüze geldi. Bu bakış açısının daha demokratik bir yarın tasavvuruna nasıl hizmet edeceği muammadır. O ünlü dizi repliği ile, "Sert, çok sert!" bir düzenleme!

Manidar şekilde zenginleştirilebilecek bu küçük liste, bana hükümetin bir nevî "Gam-ı ferdâ" veya "Rızk endişesi" içinde kıvrandığını anlatıyor. Rızk'ı Allah verir; kul ise rızkını taleb eder ve onun için sebebe tevessül edip çalışır; bu tabii sürecin haricinde bir kişinin gelecekteki rızkı için lüzumundan fazla evhamlı, müdebbir ve endişeli davranarak hadiseleri kendi zuumunca planlamaya kalkışması doğru değildir. Açıklık, samimiyet, dürüstlük ve Müstakîmlik en iyi, en çok kazandıran siyasettir. Hükümet bu günlere, kitlelerde "müstakîm" bir niyet üzre olduğu inancını telkin ettiği için geldi.

Halbuki geleceği, lüzumundan fazla planlayıp öngörmek endişesi "Gayretullah"ı incitebilir. Sadelikten, açık kalplilikten, hesap verebilir olmaktan, dürüstlükten ayrılmamalı.

Sıdk, karmaşık hesaba her zaman galebe eder.

Bir de sakalım olsa hani...