Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Çoban salata tabağını ittirsene oradan biraz, yetişemiyorum. Hah, sağol, tuzluğu da...

-Bu durum bana bir devlet büyüğümüzün vecizesini hatırlatıyor sayın bakanım; uygun bulursanız arz edebilir miyim?

-Arz et bakalım müsteşar; nedir?

-Demiş ki devlet büyüğümüz, "ben bu millete her şeyi öğrettim ama servisi öğretemedim"; haklıymış değil mi?

-Hah ha... Haklı yahu; hizmet sektörüne eğitim veren onca üniversiteye at yüküyle tahsisat ayırıyoruz bütçeden, hâle bak!

-Üniversiteden söz açılmışken onu da arz edeyim: Yeni başkan iyi konuşuyor değil mi efenim?

-Haa, öyle mii; isterse konuşmasın; daha geçen gün 300 milyon iyileştirme ödeneği çıktık. İyi konuşacak tabii. Yav bu masada niçin küp peyniri ile çörekotu yok ki; bir de pide şöyle sıcacık, buğusu tüten?

-Var sayın bakanım, fakat peynirli börek tabağının arkasında kalmış da görünmüyor. Ben derhal göz önüne aldırayım müsaade ederseniz. Oğlum, garson!

-Baksana yav, biz burada böyle yârenlik ediyoruz ama mikrofonlar kapalıdır değil mi; sonra bir ârıza çıkmasın?

-Kapatılmıştır efendim, ihmâl etmezler. Sahi, niçin şüphelendiniz ki?

-Şu kapının yanındaki gazetecilerin gözleri parladı az önce, harıl harıl bir şeyler not alıyorlar. Çağırsana müdürü...

-Emredersiniz efendim, oğlum garson, küp peyniri kayığını buraya getir; müdürünüzü de çağırın gelsin!

-O gelene kadar sen her ihtimâle karşı mikrofonun telini kesiver. Önemli şeyler konuşuyoruz burada.

-Ama efendim, skandal olmaz mı; üstelik neyle keseceğim teli?

-Pirzola bıçağıyla kes; et bıçakları meyve bıçağı gibi kör değildir. Bak şu solda olanı, uzun, hah o!

-Peki ya çarpılırsam?

-Çarpılmazsın korkma; düşük voltajlıdır mikrofon kabloları, bilirim ben.

-Gazeteciler buraya bakıyorlar efendim; şimdi teli kesersem ertesi gün gazetelerin birinci sayfasındayız, bilginiz olsun, arz ederim.

-İyi bırak o zaman; hah, müdür de gelmiş zaten; evladım geldiğini niçin söylemiyorsun, iki saattir seni arıyoruz.

-Rahatsız etmek istememiştim sayın bakanım, emrediniz!

-Baksana, bu mikrofon açık mı, kapalı mı?

-Az önce açıktı efendim, konuşmalar için; şimdi kapalı olması gerekir. Derhal araştırıyorum. Oğlum garson, baş teknisyeni çağır.

-Tamam, sen o işi hallet müdür; buraya da becerikli bir garson yolla. Bütün tabakları kolumun yetişemeyeceği kadar uzaklara koymuşlar. Ne biçim servis bu yahu?

-Hakk-ı âliniz var beyefendi; çok özür dilerim. Bizzat ben servis yapsam?

-Kıyafetin müsait değil ki müdür, hah hah; değil mi müsteşar? Olmaz olmaz, sen git mikrofonları kapattır şimdi. Gazetecilere de bir yoklama çek bakalım; az önce bir şey duymuşlar mı?

-Az önce "..isterse konuşmasın" demiştiniz sayın bakanım, o sözleri mi kastediyorsunuz?

-Nee, nereden duydun ki sen?

-Özür dilerim, herkes duydu sayın bakanım; ben de ister istemez işittim kendiliğinden; kötü bir şey miydi yoksa?..

-Ne kötülüğü olacak; bizim gizlimiz saklımız yok; yiğidin sözü meydanda gerek. Boşveer, iki gün sonra nasılsa herkes bunu unutur, başka bir şey konuşmaya başlar. Haa, kaymaklı ekmek kadayıfı var mı mönüde, ekmek kadayıfı?..


*Rütbelerin en yükseği ilimdir.