Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Klasik tarifiyle solun, son seçim tablosunda bilcümle küsuratıyla % 20'lere kadar gerilemesi, bir yanlış yapılanma olarak okunursa ileride semereli sonuçlar verebilir; ne var ki sol takım bugüne kadar, o pek öğündüğü özeleştiri geleneği içinde yanlış yapılanma, daha doğrusu gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklendiği teşhisine hiç yanaşmadı; yapıcı özeleştiriden yıkıcı tenkidlere kadar bütün arayış çabaları, sonraki düğmelerde hata yapıldığı yanılgısına mıhlı kaldı.

Türkiye'de işlerin birazcık olsun iyiye gitmesiyle birlikte solun, kendi varlık sebebini hatırlamakta zorlanması mühimsenmesi gereken bir işarettir. Bu tesbit bulanıklığının koyulaşmasında sağ takımın, fazlaca komplekse katılmaksızın mâkul sol politikaları kendi programlarına koymaları etkili oldu. Sağ partilerin mevcut haliyle sol partilerden daha ilerici, daha hürriyetçi, ekonomik büyümeyi ve istihdamı artırıcı görünmesinin temelinde bu espri yatıyor.

Bu durumda sol siyaset açığının, doğrudan sağ siyaset geleneği içinden gelen kadrolarla kapatılması pekâlâ mümkün ve muhtemeldir; sağ siyaset geleneği, yüzyılın başından bugüne sol siyaseti, solcu ve hürriyetçi politikalarla önceledi; bu defa hiç işitilmemiş ve şahit olunmamış bir garâbetin tecellisini, yani sağcılar eliyle yeni ve güçlü bir sol parti kurulmasını bekleyebiliriz!

"Yok daha neler" diye kestirip atmakta acele etmemelisiniz; ortada ciddiye alınması gereken hazin ama mizahi bir durum var: İdris Küçükömer, 30 küsur sene önce sol geleneğe mensup gibi görünen partilerin, yani Jöntürklerden başlayarak İttihat ve Terakki ile devam eden, CHP ile iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra 1961 sonrasında çeşitlenmiş gibi görünen çizginin aslında fena halde "sağcı" olduğunu, gelenekçi ve muhafazakâr gibi görünen partilerin ise bal gibi sol siyasetler geliştirdiklerini ileri sürmüştü. Eğer bu tez doğruysa -ki ben doğruluğuna inanıyorum-, Türkiye'de "sağcılar"ın bir asırdan beridir sol parti görüntüsü altında geçinip gittiklerini kabullenmek gerekiyor. Gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemekten kasdım bu; solcuların sol, sağcıların da sağ parti kurarak yola başlamalarından daha tabii ne olabilirdi ki?

Bugüne kadar kavram işçiliği konusunda ikiyüzlü davrandığımız ve "lisan" meselesini küçümsediğimiz için, meselâ AKP'nin mahalli seçimlerde kaydettiği başarıyı ve bu partinin aslında ne idüğünü isimlendirirken müşkilat çekiyoruz: Görünürde -ve gariptir ki AKP'nin bizzat kendisi tarafından da- bu parti "muhafazakâr" etiketini kabullendi. AKP'liler kendilerini "solcuyuz" diye tarif etmeyecek kadar Türkiye gerçeklerinden haberdarlar elbette. Sol ise, o meş'um "ilk düğme" hatası yüzünden sevimsiz bir intiba ile perçinlendiği için başından beri iflâh olmaz bir seçim kaybetme alışkanlığına müptelâ oldu (ki şu anda yaptıkları, kronikleşmiş seçim kaybetme düşkünlüğünden arabesk acılar köpürtmekten başka bir şey değil). AKP, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'ndan Özal'ın ANAP'ına kadar beylik bir taktik izleyerek, yani kendisini sağda etiketleyip sol politikalar geliştirerek iktidarını sağlamlaştırıyor. Olup biten budur.

Prens Sabahattin'den Recep Tayyip Erdoğan'a kadar toplumsal değerleri gözeterek sol politikalar izleyen ve başarılı olan bu gelenek içinden, bu defa adıyla sanıyla sol bir parti kurmak isteyen gönüllü çıkar mı bilemem. Hâli hazırdaki sol partilerin, en azından muhalefette etkili olabilmek için toplum mühendisliği veya sosyal itfaiyecilik gibi sevimsiz rolleri terk edip, yüz seneden beri randımanlı sonuçlar vermiş taktiği izlemeye başlamaları tek çâre-i halâstır.