Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Elalemin kazandığı para, aldığı maaş ne sevimli bir dedikodu konusudur değil mi? Bu gibi hallerde, şimdi ebedi âleme göçmüş ve sağlığında pek şakacı konuşmalarıyla bizleri neşelendiren hocalarımdan biri, derdi ki,

  • Yav kardeşim, kimsenin parasında pulunda gözümüz yok fakat niçin onların da o kadar parası var ki yani?

Tam o hesap; imdi bu fetvâya (!) sığınarak dedikodu yapacak değiliz elbette ama bazı meslekler var ki, bu meslek erbâbının yaptığı işle kazandığı para arasındaki alâka, benim gibi insanları ister istemez dedikoducu mevkiine düşürüyor.

Misâl: Futbol takımlarının teknik direktörleri!

Geçenlerde bir yerde okudum, teknik direktörün biri ayda 10 bin YTL kazanıyormuş; "Garibim bu kadar az bir parayla aslan gibi çalışıyor ve başarılı oluyor." türünden şeyler yazmıştı gazeteci arkadaşlar.

Kimin ne kazandığından pek haberim yok ama demek ki, 10 bin YTL gibi 15 emekli ailesini bir ay geçindiren bir rakam, teknik direktörler âleminde, "sevabına çalışmak" derekesinde düşük, mütevazı bir meblağ sayılıyor.

Ben bunun dedikodusunu yaparım arkadaş; hiçbir teknik direktör kusura bakmasın!


Ne yapar bir teknik direktör? Hayatımda bir profesyonel veya amatör kulübün antrenmanını seyretmiş değilim fakat bellidir işte: Evvela düz koşu ile ısınma hareketleri, ardından çabukluk idmanları, ondan sonra topla çalışmalar, haydi bir de çift kale maç... Başka?..

Ha, şimdilerde "mental" adını verdikleri yeni bir çalışma türü icad oldu. Kelimenin fiyakasına bakıp yeni icad bir şey sanmayın: Bizim nice zamandır bildiğimiz "konuşmak"tan başka bir şey değil. Futbolcuları toplayıp nutuk çekiyor, bu maçı niçin kazanmaları gerektiğini anlatıyorsunuz; eğer takımın durumu iyi değilse, çocuklar üstüste başarısız sonuçlar alıyorsa, "Biz aslında iyi takımız ama üzerimizde uğursuzluk var; inanarak oynayalım, sahanın her yerinde rakip takımı baskı altına alalım, koşalım, ayağa pas yapalım, yardımlaşalım." filan gibi "gaza getirme" lâflarıyla çocuklara moral veriyorsunuz.

Ben yakın zamana kadar zannederdim ki, antrenmanları bizzat teknik direktör yaptırmakta! Öyle bile değilmiş; antrenman programlarını yardımcı antrenörler yaparmış. Teknik direktör, onların da üstünde, onların da âmiri durumunda, adı üstünde teknik ve taktiğe dair yönlendirmelerde bulunan kişi.

Yahu, insafsızlık etmeyiniz; bu memleketin her kıraathanesinden, her sokağından, rastgele bir araya toplanmış her on kişiden biri, bu kadarcık işi bal gibi yapar.

Misâl istiyorsunuz; buyrunuz bizzat ben!


Aldığı parayı asla dedikodu malzemesi yapmamak gereken teknik direktörler de var ligimizde. Bunların başında Cevat Hoca geliyor; Cevat Güler. Galatasaray'da, daha düne kadar kimse adını bilmezken antrenman programlarını yapan teknik heyetten isimsiz, mütevazı bir insan.

Bütün spor basınının bir buçuk-iki aydan beri, "Galatasaray teknik direktörsüz kaldı." diye yaygara yaparak bühtanda bulunduğu adamdır Cevat Hoca. Yanında iki genç yardımcısı ile ilginç bir üçlü oluşturarak bu pazar akşamı itibariyle Galatasaray'a, bir puan aldığı takdirde şampiyonluk turu attıracak adam.

Cevat Hoca'da karizma sıfır; fakat tevazu dağlar kadar (dağ kadar tevazu benzetmesi edebi açıdan iyi olmadı ama öyle). İşinin ehli olduğu, aldığı sonuçlardan, sahaya çıkardığı takımdan, ekipteki kardeşlik ve dayanışma havasından belli oluyor zaten.

İşin en güzel tarafı ise, başarılı bir teknik direktör olmak için, kamyonla para almak gerekmediğini bizzat ve bizatihi göstermiş olması. Benim tezimi destekleyen şâhâne bir örnek.

Mütevazı bir aylıkla çalışıyor ama başarılı bir teknik direktör.

Büyük ihtimalle bu yılın şampiyon takımını başarıya götüren isim.

Haa, demek ki, kamyon yüküyle ücret ve transfer ikramiyesi ile çalışan sair teknik direktörlerin kazandığı müthiş meblağları pekâlâ tartışabiliriz.

Sağol Cevat Hoca; sen ki futbol âlemine karizması olmayan ama işini pekâlâ iyi gören isimsiz bir adamın başarılı olabileceğini göstererek bir çığır açtın.

Benim gönlüm, senin ve arkadaşlarının seneye de aynı görevi yürütmenden yanadır; böylece, "Takım altı haftadır teknik direktörsüz kaldı; bunlar ne beceriksiz bir yönetimdir öyle!" diye vıdı vıdı yapan çevrelere de eşsiz bir ders verme imkânı zuhur edecektir.

Galatasaraylı yöneticilerin gücü ve yüreği bu kadar derin ve büyük bir inkılâba yeter mi bilmem; büyük ihtimâl yetmeyecektir ve sizlere, "Sağol Cevat Abi, al sana şampiyonluk primi, sen yine takımın çalışma programlarını yap ve yeni -ama pahalı- teknik adamın emri altında çalış." diyeceklerdir.

Bu teklife bile alınmadan, tam bir profesyonel olarak görevini sürdüreceğini de tahmin ediyorum. Keşke yanılsam. Keşke ülkemizde gerçek değerlerin kadrinin bilineceği bir zaman perdesi açılsa.

Keşke fiyakanın değil, liyâkatin geçerli olduğu bir akıl çağına erişsek.


Cevat Hoca örneği, söz temsilidir; şöyle bir bakınız etrafınıza, işini iyi yapan, kazandığı parayı anasının ak sütü gibi helâl ettiren, fiyakasız, mütevazı ne çok insan var! Kimi öğretmen, kimi markette tezgâhtar, kimi emniyet görevlisi, kimi belediyede temizlik görevlisi, kimi müdür, kimi teknisyen...

Onları farkedelim ve vesile olsun olmasın, bir şekilde onlara teşekkür etme fırsatı icad edelim; diyelim ki, "Sağol be kardeş, sen işini iyi yapan bir adamsın; cemiyetimiz senin gibi adamların yüzsuyu hürmetine ayakta duruyor, sağol!"


Bu teşekkürü hakediyorlar; hakediyorsunuz, hakediyoruz..