Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yüzde 50 miktarında oy ne demek? Anlamı açık, bilumum ahali, nâm-ı diğer milletin ta kendisi demek. İki kişiden biri, kuvvetini bir yerde teksif etmek için irâde beyanında bulunuyorsa bunu partinin kara kaşına-kara gözüne hamletmeden evvel, ahalinin neleri ne suretle, nereye doğru değiştirmek istediği meselesi uzun uzadıya tahlil edilmelidir.

AK Parti ardı ardına üç seçim kazandı; yiğidin hakkını teslim edelim: İyi dayandılar, metîn davrandılar, ucuz siyaset yapıp kolaycılığa tevessül etmediler. Bedel ödemek pahasına yapılması gerekenin yanında durdular, millete ümid verdiler. Millet de ümidini kaybetmedi, ona tutundu.

Sokaktaki insanlar siyaset yapmıyorlar, doğrudan particilikle ilgilenmiyorlar, siyaseti bizim gibi takib etmiyorlar. Ülkenin direksiyonunda güvenilir bir adamın, inanılır bir ekibin bulunmasını diliyor ve bu hedefe ulaşmak için ellerindeki tek çareyi, yani oy pusulasını tartarak kullanıyorlar.

AK Parti tam üç kere bu vazifeyle onurlandırıldı; öyleyse üçüncü galebe, “Biz bu işi öğrendik arkadaş, bahtımız açık bizim” diye yorumlanmamalı. AK Parti hâlâ halkın ümidini tutuyor, o ümidi seslendiriyor ve temsil ediyor; üstlendiği vekâlet o ümit adına.

“Ben oldum, biz olduk” denilmemeli; her adımda, sathı ince bir buz tabakasıyla kaplı bir gölde yürür gibi müteyakkız, dinç, kararlı durulmalı.

AK Parti, cesaretle dik durduğu için ödüllendirildi; ama dik durduğu mevkilerin hiç birinde statüko göçmüş, tükenmiş, bitmiş değil; sadece sinmiş, piyâde tâbiriyle hedef küçültmüş durumda.

Statüko henüz teslim bayrağını çekmedi; tam aksine gazete sütunlarına akseden açık ve derin bir hınçla, nefretle hükümetin tökezleyeceği ânı bekliyor; zaaf anlarını, gaflet dakikalarını kolluyor.

Gizli tutulamayan bir “Rövanşizm” ihtirâsı statükonun âdeta hayata tutunduğu tek heyecan hâline gelmiş. Nice zahmet ve fedâkarlıkla, cesaretle, emekle, kararlılıkla alınan mesafeler bir çırpıda boşa çıkarılabilir.

Ağır bir yükü yokuştan yukarı doğru çıkarmak durumundaysanız, durmak bile tökezletebilir; ivmeyi hep korumak, beslemek lâzım.

Demokratikleşme heyecanı hiç kaybedilmemeli; kanunlarda hürriyetleri fiilen kullanılmaz hâle getiren çapaklar temizlenmesi, tahakkuku daha şimdiden büyük bir soru işaretine dönüşen yeni anayasa hazırlıklarına ertelenmemeli.

Yeni anayasa, yeni Türkiye’nin yeniden inşâsı demek; evet, bu anayasa ile yola devam etmek belki mümkün ama bu anayasanın meriyette kalmasına rıza göstermek, yol üstünde ileriye değil, geriye gidiş anlamına gelecek. Evet, dünyada hiçbir anayasa kendi başına problem çözmez ve sihirli bir etkiye sahip değildir; ama yeni anayasa, Türkiye’nin radikal bir tarzda silkinmesi, eski cürûfundan sıyrılması ve ümitleri tazelenmesi anlamına geliyor.

Yeni anayasa daha şimdiden büyük sembolik anlamlar taşıyor. Sadece hükümetin ve AK Parti’nin değil, toplumun da düze çıkması bu anayasayı yapabilmemize bağlı.

Türkiye’de statüko ve vesayetçi bürokrasi, öyle birkaç ıslahatla yerinden sökülecek gibi değil; bünyeye nüfuz etmiş, hatta yer yer bünyenin kendisi hâline gelmiş bir çifte hayat süreci (Simbiyoz) söz konusu. Sarsıldı ama yıkılmadı, büyük bir direnç gösteriyor.

Böyle kritik bir noktada durmak, tereddüd geçirmek statükoyla aynîleşmek anlamına geliyor; tıpkı Refik Halit Karay’ın unutulmaz hikâyelerinden “Şeftali Bahçeleri”nde olduğu gibi.

Bu hikâye, şeftali bahçeleriyle nam salmış bir Anadolu kasabasına Tahrirat müdürü olarak tayin edilen, idealist memur Âgâh Efendi’yi anlatır. Âgâh Efendi ilk günlerinde etrafındaki vurdumduymazlığa, zevk ü safâ düşkünlüğüne, rahat hayata ve resmî görevlerin ihmâle uğramasına isyan eder, çalışır, didinir, direnir ama, kasaba statükosu’nun etrafına ördüğü konformizm ağlarını fark edemez. Hikâyenin sonunda onu kadife palanlı bir eşeğin sırtında dere kenarında mûtad eğlence âlemlerine doğru yol alırken görürüz, içimiz acır. İdealizmin yenilgiye uğraması, okuyucuyu zedeler.

Bu memlekette Âgâh Efendi’lerin heyecanını kaybetmeye, statükoyla uzlaşmaya, “Şu nimetten bir de ben tadayım, bir kereden bir şey olmaz” demeye hakkı yoktur.