Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hacılar iyi bilir; şeytan taşlama yerine yaklaştığınızda artık hareket ve manevra yapabilme imkânınız kalmaz, sizi her cepheden kuşatmış, sıkıştırmış hacı kalabalığına tâbi olur, bütün dikkatinizi toplayarak düşmemeye çalışırsınız.

O izdihamda düşmek, en hafifinden bütün vücudunuzun ayaklar altında ezilerek mosmor kesilmesidir. Bir yanda görevinizi yerine getirmek için şeytan taşlama mahalline yaklaşmaya, diğer taraftan ayakta kalmaya çabalarsınız. Bekleyip sabrederek adım adım da olsa taşlama mahalline erişmeye razı olmanız bazen işe yaramaz, ötelerde bir yerden omzuna ve kalıbına güvenen birileri -üstelik grup halinde-, "Ya Allah" nidâsıyla koçbaşı gibi tos vurarak kendine bir menfez, bir yol açmaya çalışmaktadır; o sadme size kadar ulaştığında şiddeti, sizi bulunduğunuz yerden savurup yere yapıştıracak kadar şiddetlenebilir.

Kaçınmanız mümkün değildir; şairin, "hüsn olur kim ihtiyâr elden gider" dediği üzre ihtiyârınız elinizden alınmıştır. "Ben şeytan taşlamıyorum; eksik olsun" diyemezsiniz; o görevi mutlaka yerine getirecek, o berzahtan geçecek, o daracık menfezde binlerce kişinin arasına katılacaksınız.

Nass ile sâbittir; fikir yürütemezsiniz, kendinizce içtihat geliştirip yükümlülükten kurtulamazsınız.

Tamam, o dinî bir vecîbe...

Fakat "millî" vecibelerin de bazen ondan aşağı kalır yanı kalmıyor. Benzerlik dikkat çekicidir: Kalabalığa katılıp kitleyle birlikte sürükleneceksiniz; yüksek sesle tekrarlanan sözlere cân ü gönülden iştirak edeceksiniz. Kalabalıktan sıyrılıp nisbeten tenha bir karar mevkiinde ne olup bittiğini görmeye, anlamaya ve değerlendirmeye çalışmayacaksınız. "Sürükleniyoruz yahu görmüyor musunuz" diye sızlanırsanız size hemen birileri, "bu uğurda sürüklenmek kutsaldır; sus ve münafıklık etme" diye azarlayacak, bir başkası, "bunda ruh-muh kalmamış hain midir nedir?" diye homurdanacaktır. Yalnızlığı göze alamazsınız, "bu yanlışa katılmak zorunda değilim" diye tek ve tenha yürümeye cesaret edemezsiniz her zaman...

Ferd-i vâhit olmak zordur fakat kalabalıklar selde kütük olmaya bayılırlar; seldeki kütüğün ihtiyârı ve irâdesi yoktur; sular onu nereye sürüklerse keyifle itaat eder. Şahsi sorumluluk, bir sel kütüğünün kurtulmaya can attığı ilk yüktür.

Kimdi o önemli lâfı söyleyen adam; diyordu ki, "bir kitle hareketinin toplam aklı, o kitle içindeki en düşük akıl seviyesine sahip kişinin akıl seviyesini geçemez"; veya buna benzer bir şey fakat mânâ aynen böyle...

Kaptanzâde Ali Rıza Bey'in Hicaz şarkısı: "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına/ Ey ufuklar diyorum, ayrılık var yarına.."

...

Eylem esnasında akıl sağlığı yerinde olmadığı anlaşılan kişiler, kanun nazarında sorumlu sayılmazlar; evrensel bir hukuk kuralı bu; karşıdan bakınca sanki iyi bir şeymiş gibi görünüyor ama bu kılıcın öteki tarafı da kesiyor; akıl sağlığı yerinde olmayanlar sair medeni haklarından da mahrum bırakılıyorlar; bu da evrensel bir hukuk kaidesi.

Ayrıca böyleleri dînen dahi sorumlu tutulmuyorlar; akıl yoksa, mükellefiyet de yok. Bu kadar açık!

"Bu adam neyi imâ ediyor; niçin açık-seçik şu şudur, bu da budur demek yerine mütemadiyen temsil getirip duruyor" dememeli, âgâh olmalısınız. Çok meraklı olanlar, arşivden "Ağır ol patriot" başlıklı yazıyı bulup gözden geçirebilirler. Yazarınız sizi sadece kalabalığın sürüklendiği istikamete yönelmeden önce ikaz etmek istiyor, "karar sizin ve fakat mutlaka aklınızın mahsûlü olmalı!"