Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İtidal derken bunu kasdetmemiştik elbette; bu menfur saldırıyı tertipleyenler, cenaze töreninde sergilenen bazı aşırılıkları görünce sevinçle ellerini oğuşturup, "ha şöyle" diye zevkten dört köşe olmuşlardır. Mezarlıktan geçerken ıslık çalmanın alemi yok: Sayın Kışlalı'nın katledilmesinden dolayı -katiller hariç- Türk toplumunda kaç kara yürekli kişi yürek soğutmuş olabilir ki, neredeyse toplumun yarısından fazlası bu cinayetin asli veya fer'i iştirakçisiymiş gibi kin tevcihine kalkışılabiliyor? Ahmet Taner Kışlalı'nın kim olduğunu, ne için mücadele verdiğini, ideolojik mevkiini, siyasi kimliğini bilmese bile Türk toplumu bu cinayetten ötürü samimi bir üzüntü duymuştur. Şüphesiz ki bu üzüntü, merhumun yakınları ve sevenlerinin üzüntüsüyle denk tutulamaz; ama toplum bu karanlık cinayetin ardından hangi süreçlerin sökün edebileceğini sezmiş ve fitnenin ayak seslerini hissetmiştir. Ülkemizde mevcut siyasi saflaşma taraflarının bu cinayetten sağlayabileceği en küçük bir menfaat yok: Daha asık suratlı bir yönetim üslubu, kişi hak ve hürriyetlerinin daha fazla baskı altında alınması, siyasi istikrarsızlık ve güvensizlik ortamını değil toplumun önemli bir bölümü, aklı başında kimse istemez. Bu basit akıl yürütme, Kışlalı cinayetinin faillerinin ve bu cinayeti destekleyenlerin miktar itibariyle "bir avuç" olduğunu anlamaya kafidir. Öyleyse katillerin safı niçin bile bile genişletilir; niçin olduğundan daha kalabalık ve güçlü imiş gibi gösterilmeye çalışılır?

"Başbuğ Ecevit" sloganındaki çifte kurnazlığa dikkat ediliyor mu? Ecevit'i eski siyasi çizgisine ihanetle ithamdan başka "başbuğ" kelimesinin zımmındaki siyasi çizgi mensupları da göz göre göre incitiliyor. Başbakan'ı müdafaa etmek bana düşmez, kendisi buna muktedirdir, bir cenaze töreninde bu kadar ustalıklı siyasi gösterilerde bulunmayı akletmek, cenazeye katılan topluluğun içindeki bir azınlığın, kederinde hiç de samimi olmadığını göstermiyor mu?

Cinayetin hedefini "Cumhuriyet" olarak tayin ve ilan yanlışlarının en büyüğü; aksi fikirdekiler devlet hiyerarşisinde ne kadar güçlü basamakları işgal etseler de bilmeliler ki, Türk toplumu içinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, onun ülkesi ve milletiyle birlikte bölünmez bütünlüğüne kasdeden ciddi ve organize bir itiraz yoktur, olamaz. Ama Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in daha müreffeh, daha hür, daha çağdaş ve daha insanca bir yönetim üslubuna yükseltilmesi yolunda kuvvetli bir arzu vardır; bu arzuyu yok saymak, olur olmaz ithamlarla çarpıtmak, "fail" mevkiine düşürmek yanlıştır ve bu tutum, yanlışlığı bile bile tevessül edenleri toplum nazarında marjinalleştirmekten başka hiçbir işe yaramaz; kasden isteniyorsa o başka tabii!

Bir yakını, "Seni fikirlerin için öldürdüler." diye infial gösteriyor; ıstıraba saygı duymak insanlığın temel şartıdır. Sözlerimin yanlış anlaşılmayacağından emin olmak arzusuyla söylüyorum: Keşke Türkiye'nin fikir ikliminde "düşünce", kendisinden bu kadar korkulan, bu derece ciddiye alınan, bu derece tepkiye müstahak bulunan bir değer taşıyabilmiş olsaydı! Kitab-ı Mukaddes'teki ifadeyle "gök kubbe altında yeni hiçbir şey olmadığı" gibi, Türkiye'de de bugüne kadar seslendirilmeyen, dile getirilmeyen, dolayısıyla açıklanması halinde birilerini dehşete kapılmaya mecbur bırakan bir "fikir" kaldı mı? Düşüncenin her rengi ile tanıştık ve dağarcığımıza koyduk; ama fikre itibar nerede? Yazarken üzülüyorum; ama söyleyeceğim: Bu ülkede bundan böyle "fikir"e değil, "fikr-i selim"e şiddetle ihtiyacımız var. Bizi anarşizmden bölücülüğe, satanizmden faşizme kadar hiçbir fikir ürkütemez; çünkü bizde bir fikri teemmül alışkanlığı yok. Düşünce hürriyetine tahdit konulmamasını savunurken ben şahsen bu fikirden hareket ediyorum. Bizi fikir değil; ancak "fikr-i selim" yoksulluğu tehdit edebilir ve esasen başımızdaki en büyük bela budur.

"Aman itidal" demiştik. Görebildiğim kadarıyla Hıncal Uluç'tan başka itidalin avdeti için gayret gösteren çıkmadı cenaze töreninde. Barajın altındakiler "nekrofilik" davranmayı fırsat bildiler; merhumun tanıyanları nezdindeki mutedil hatırasına hürmetsizlik gösterdiler.

"Fikr-i selim", "Selim'in fikri" diye sadeleştirilemez beyler!