Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şehir kitaplarına bir yenisi eklendi; Mehmet Kurtoğlu'nun "Hafızasını Arayan Şehir" isimli eseri Şanlıurfa'yı anlatıyor (Tila Yayınları, 2007, 304 s).

Şehir edebiyatına dair kitapları önemli buluyorum çünkü bir yönüyle Türklerin sözlü gelenekten çıkarak yazı geleneğine geçmesini işaretlerken diğer taraftan şehirde yaşayanların, o mânâ ve mekân içindeki yerini arayışının tezâhürü olarak dikkat çekiyor. Meselâ geçenlerde karşılaştığım "Tarihi ve Kültürel Değerleriyle Yarhisar" isimli köy monografisini (Yazarı Hasan Ali Çavuşoğlu) şifahi gelenekten yazılı birikime geçişte mânidar bir örnek olarak gördüm. Bu kitap akademik bir mahiyet ve iddia taşımamasına rağmen, Yarhisar Köyü'nün bin yıllık geçmişine şahitlik eden ilk yazılı ve derli toplu bir çalışmadır ve son yarım asırda yoğun bir iç göç yaşayan toplumumuzun mekânla yeniden sağlıklı ilişki kurmaya başladığını anlatır.

Üç aşağı beş yukarı bin yıllık yurdumuz Anadolu'da önemli bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin adı şudur: Bir üretim biçimi, bir hayat tarzı ve bir zihniyet kalıbı olarak Türkiye'de köylülük hızla tasfiyeye uğruyor; köylerden şehirlere doğru akan nüfus kitleleri, yerleştikleri yerde geçici misafirlik durumundan çıkarak orada tutunmaya karar verdiklerini hissettiriyorlar. Dolayısıyla şehir kitaplarını bir nostalji edebiyatı gibi değerlendirmek eksik ve hatalıdır; nostalji, geçmişe dönüş, hatta kaçış; halbuki bir insanın yaşadığı şehrin tarihini, meşhur simâlarını, şairlerini, mekânlarını, âdetlerini, kültür ve sanat birikimini merak etmesi ve bu değerlerin arkeolojisiyle uğraşması geçmişe dönüş değil, kendi varlığının arka planına manidar bir dekor çizme arzusunun göstergesi olarak yorumlanmalıdır.

Yaşadığım şehirde, şehir kültürü ve kimliğiyle yeniden temasa geçmeyi kendine hedef edinen iki dergi yayınlanıyor: Hayat Ağacı ve Sultan Şehir dergileri. İlkini Sivas Valiliği'nin, ikincisini ise Sivas Belediyesi'nin desteklediği bu iki derginin o bildik taşra matbuatı perişanlığını tekzib edercesine hayli şık ve estetik endişeler taşıyan bir kalite çizgisiyle yayınlanmış olmaları çok mânidar bir husustur; bu dergilerin tam profesyonel olmadıkları halde profesyonel kaliteye erişmeye azimli delikanlılar eliyle daha şimdiden belirli bir yayın kalitesine yükselmiş olmasını da önemli sayıyorum. Bu yönüyle Sivas, belki de -İstanbul da dahil olmak üzere- kendi köylülüğünü kendi eliyle ve soğukkanlı bir zarafetle tasfiye eden şehirlerin başında gelmektedir. Kezâ Sivasspor'un herkesi şaşırtan sportif başarısıyla yeni bir "şehirli kimliği" yoğurmaktaki katkısını bu tabloya zevkle ilave etmek isterim.

Şehirlerimiz artık devâsâ bir bekleme salonu görüntüsünden sıyrılmaya başladı; şehrin yeni sâkinleri bir yerlere tutunma, yerleşme ve temekkün etme ihtiyacı hissediyorlar ki bunlar sosyolojik birer tablo olarak iyi haberlerdir ve şehirlerimizde artık "küçük burjuvazi" diye niteleyebileceğimiz bir topluluğun varlığını ve bunların yaşadığı yerle ilgili dikkatlerinin yoğunlaşmaya, giderek edebî bir koleksiyon haline gelmeye başladığını gösterir.

Meseleye bir de "millet olmak" açısından bakalım; milli destan ve efsânelerin, toplumun vicdânında yer eden büyük felâket ve sevinçlerin milli bir ruh yoğurduğu âşikâr; fakat modern çehresiyle millet, sâdece esâtirin değil, yazıya geçmiş külliyatının genişliğiyle kendini inşâ etmesi gereken bir heyettir ve biz -şimdilik az da olsa- bu safhaya artık geçmeye başladık; çünkü şehirlilik kimliği, milli kimliğin en istikrarlı ve en velûd aksâmı. "Köylü toplum" olmaktan bir türlü çıkamayışımızın hazin hikâyesi ise yakın tarihin sayfaları arasında, kendini anlayacak kâmil nazarlar bekliyor.

Türkiye'de iyi ve güzel şeyler de oluyor.