Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Taşlar bir türlü yerine oturmuyor; "destablizasyon"un en kısa ifadesi böyle bir şey olmalı. Roller kâğıt üstünde dağıtılmış ama sahnede hemen her aktör başkasının repliğini okumak, rolünü ele geçirmek hesabında.

Türkiye'de yaşamak ve olayları izlemek insanda sanki bir aksiyon filmi seyredermiş gibi yüksek adrenalin salgılanmasına yol açıyor. "Rutin"e, yerleşikliğe, gerektiği zaman neyi nerede bulabileceğimize dair güven duymaya alışacağımız bir düzen tesis etmeyi henüz başaramadık.

Bir ay önce ne kadar iyimserdik; seçimlerden şaşırtıcı bir istikrar vaadi tablosu çıkmıştı; yeni hükümete kredi açmakta herkes birbiriyle yarış halindeydi. Önümüzdeki üç"dört seneyi omuzlayacak bir heyecan içindeydik; oysaki dünün gazetelerine şöyle bir göz gezdirenlerin kapılacağı ortak duygu tek kelimeyle karamsarlıktır: Cumhurbaşkanı'nın son anayasa değişikliğini vetosu, Hablemitoğlu cinayeti, ABD'nin Irak operasyonu, Kıbrıs meselesinde çözümsüzlük, hayat standardı vergisinde ve nema ödemelerinde hükümetin kararsızlığı, yabancı sermayenin ürkekliği. Sanki görünmeyen bir el, Türkiye'nin rutin ve önceden hesaplanabilir bir istikamette yürümesinden rahatsızlık duyuyor gibidir. Ne var ki kabahati "dış güçler"e yıkarak kendimizi aklayamayız; "iç güçler" de kaosa elinden geldiğince yardımda bulunmakta emeğini esirgemiyor.

Uç uca konulduğunda hepsi bir haftayı bile bulmayan "ben Avrupa'da iken" günlerinden geriye kalan en net intiba şu: "Ne kadar sıkıcı bir hayat, ne kadar kendi rutininde işleyen bir düzen, insanda sıkıntı hissi yaratacak derecede monoton bir âhenk". O intizam ve monotonluğun, hangi bedeller ödenerek ve hangi zor süreçlerden geçilerek kazanıldığını göz ardı etmiyorum. Elbette hukuk devleti denilen şey, işten anlayan hocaların bir odaya kapanarak güzel bir anayasa kaleme almalarıyla kurulmuyor; "güçler ayrılığı ve dengesi" dediğimiz demokrasi altyapısı, kurumlara kâğıt üstünde görev dağıtılmasıyla başarılmıyor. Seçilmişler ve atanmışlar arasındaki ilişkiler, Batı demokrasilerinde birkaç günde tesis edilmedi. Vatandaşına huzur ve güven telkin eden bir kamu idaresi kurmak, sağdan soldan teşkilat şeması tercüme edilerek kurulmadı; hepsinin ardında "politik ve sosyal zaman" diyebileceğimiz uzun süreçler var; emek var, gözyaşı var, tecrübe ve hakikate hürmet hassasiyeti var.

Çağdaşlaşmayı Batı dünyasından öğreneceğimizi ta başından beri kabul etmişiz; muallimimiz garp medeniyetidir; öğrenmenin en makbul olanı başkalarının tecrübesini "doğrulanmış bilgi" olarak kabul edip öğrenme zamanını kısaltmaktır. Öğrenciler, öğretmelerinden böyle öğrenir; her birinin öğretmenleri kadar zaman harcaması gerekmez. Halbuki biz hem muallime hürmette kusur etmiyor, hem de muallimin tecrübesinden istifade etmek yerine muallimin tecrübesini bizzat yaşamaya alkışlıyoruz.

Bundan önce failleri hâlâ bulunamamış siyasi cinayetler işlendi ve o dosyalar unutuldu gitti; güvenlik içinde yaşayan bir toplum olmak lüksüne bir türlü erişemedik. Yüksek güvenlik standartları, illâ ki düzeni bir polis devleti haline getirmemizi, temel hak ve hürriyetlerden feragat etmemizi gerektirmiyor (Batı'da öyle meselâ), temel haklar ve güvenlik konusunda Batı standartları hâlâ çok uzağımızda. Bizde hizmette kusuru görülenler (doğrudan taksir sahibi olmasalar bile) pozisyonunu koruyabiliyor; istifa bizde ancak dayanılmaz raddeler söz konusu olduğunda hâtıra gelen bir ihtimâldir zira ilk anların patırtısı atlatıldığında kamuoyu unutur, küllenir gider her şey.

Hablemitoğlu cinayetinin nihai gayesi, karamsarlığı yoğunlaştırmak, güvensizlik ortamını kışkırtmaktı; bu maksadın hâsıl olması için herkes elinden geleni ardına koymuyor, başta köşe yazarları olmak üzere ağzı olan herkes kendince dedektifçiliğe soyunmuş durumda. Hak gelince bâtıl zail olur! Varlık sebepleri emniyet ve asayişi korumak, güvenlik ortamının devamını sağlamaktan ibaret olan her merciden varlık sebeplerine uygun, etkili ve süratli bir mesai beklemek hakkımızdır. Spekülasyon değil suçluların en kısa zamanda yakalanmasını ve bu işin diğer suikast çetelerini caydıracak tarzda kesin şekilde halledilmesini bekliyoruz.

Yıllardır sisler bulvarında el yordamıyla yürümekten yorulduk; açıklık istiyoruz, güven istiyoruz, devlet mercilerinin en yüksek katından en sade memura kadar işlerini hukuk devletine sadakat içinde hızlı ve etkili biçimde yapmalarını, yapamayanların devlete daha fazla yük olmadan çekilmelerini istiyoruz.

Çok şey mi istiyoruz? Evet çok şey istiyoruz; mademki medeniyette ve kamu nizamında muallimimiz Batı'dır, en azından kamu nizamının ve sistemin Batı'da işlediği gibi işlemesini istiyoruz.