Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Askerin siyaset üretmesinden şekvâ ediyoruz zira bu noktada temel endişemiz, siyasetle bu kadar yakından ilgilenmenin neticede her ordunun temel vasfı olmak gereken "muhariplik" ruhunu zedelemesidir. Vaktiyle "asker iki sene kışlada vakit geçiriyor, onun yerine altyapı yatırımlarında istihdam edilse, ağaç dikse fena mı olur" yollu fikirler ileri sürülünce devrin genelkurmay başkanı son derece haklı olarak "muharebe ruhunun zedeleneceği" itirazıyla tartışmayı başlamadan sona erdirmişti.

Ne yazık ki askerleri siyaset üretmelerinden dolayı tenkid ederken arkamızı sağlam duvara veremiyoruz; siyasetin partiler vasıtasıyla yürütülen aksâmı evlere şenlik. İktidarın en büyük ortağı DSP'den başlayalım; bu partide iki kişinin gerçek mânâda siyaset üretme yetkisine sahip olduğunu artık bilmeyen kalmadı: Başbakan ve eşi Rahşan Ecevit. Başbakan şu anda ağır hasta ve zannıma göre "yakın çevresi" tarafından ona revâ görülen muamele "hasta hakları"nın ağır biçimde ihlâlidir. Sayın Ecevit hukuken mâlul ama bir türlü emekli olmak saadetine erişemiyor; eriştirilmiyor. Son basın toplantısında Başbakan'ı acıyarak seyrettim ve "bir hasta en azından ızdırabını çekmeğe ve onu dışarıya izhar etme hakkına sahip olsa gerektir" diye düşündüm. Zihni faaliyetlerinin normal işlemesi başbakanlık gibi çok ağır bir mesuliyeti ve görevi yerine getirmesine yetmiyor; gördük ve ibretle titredik. Rahşan Hanım, son derece anlaşılır bir ihtimâmla eşinin sağlığı ile ilgilenirken politikaya yeterli zamanı ayıramıyor (hoş; zaman ayırdığı demleri de gördük!). Bu durumda ülkenin en büyük partisi fiilen siyaset üretemiyor demektir. DSP'de siyasi görgü itibariyle Ecevitler'i aratmayacak siyasetçi sayısı az değil ama bu potansiyel fiiliyata aksetmiyor; aksedemez zira DSP türü partilerde "kalite ve kabiliyet ibrazı" siyasi ölüm anlamına gelir; bunu onlar da biliyor ve tabiatın hükmünü icra etmesini itaatkâr bir suskunlukla beklerken bazı günler Oran'dan gelen direktif doğrultusunda arslan gibi kükreyerek tenkidlere cevap vermeye kalkışıyorlar. Gülünç.

Peki Ecevitler'den sonra bu partinin Türk siyasi hayatında hangi boşluğu dolduracağını bilen var mı? Hükümetin ikinci büyük ortağının ne kadar siyaset üretebildiği, Çin gezisinde verilen tuhaf beyanatla bir kere daha ölçüldü; artık neredeyse davulla zurnayla geleceğini haber veren seçimlerde, eski mevzilerini kaybetmemek için ümitsizce direnen bu parti, geleceğini, üç yıllık hükümet icraatına değil de seçim arifesi atraksiyonlarına başladığını hissettirdi. O kadar ki, Çin gezisi esnasında garip gerekçelerle savunulan görüşler, tam da o saatlerde toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında neredeyse tam aksi yönde kararlarla tekzibe uğradı. "Ben o toplantıda yoktum" bahanesinin ne kadar inandırıcı olduğunu zaman gösterecek ama hükümet ortaklarının muhalefet ağzıyla konuşup, "filanca yapılmalı, falanca ise yapılmamalı" tarzında sızlanıp durması, bırakınız siyasi değer taşımak, işitende ciddiyet tesiri bile uyandırmıyor.

Hükümetin küçük ortağı ise "denize düşen AB'ye sarılır" misâlince bütün geleceğini muhayyel bir AB ortaklığına bağlamış durumda; bunca siyasetsizliğin içinde doğrusu AB taraftarlığı hakikaten siyasetmiş gibi görünüyor. Ne var ki gerçek siyaset, Türkiye'nin geleceğini "olmazsa olmaz" şartıyla AB üyeliğine başlamak yerine Türkiye'yi AB standartlarında üretim yapan, aynı standartlarda siyasi hukuk geliştiren ve hürriyetleri yaşanılır kılan uygulamalarda aranmalıydı; siyaset bunun neresinde? Böyle bir ahvalde hükümetin siyaset direksiyonunu Cumhurbaşkanı ile MGK'nın inisiyatifine fiilen terk etmiş haldeyiz. Cumhurbaşkanı'nın seçmeni yok; MGK ise karar ağırlığı itibariyle seçilmişlerden değil tayinle gelmiş kamu görevlilerinden teşekkül ediyor. Neticede bir "ülke politikası" mevcut ama karar mekanizmalarında milli iradenin payı giderek azalıyor. Bu durumda bir erken seçimin gerçekte neyi değiştireceği konusunda, siyaseti bizzat üretenler de dahil olmak üzere doyurucu bir cevap verebilecek durumda değiller. Kaldı ki, Türkiye'de siyasetin çatısını değil ama yapısını kökünden değiştirebilecek Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları hakkında ne bir ses ne bir nefes duyulmakta! Acaba mevcut siyasi yapının böyle sürüp gitmesi, sandığımız aksine şâyân"ı tercih bir başka politika mıdır? "Böyle gecenin hayr umulur mu seherinden" diye yakınmıştı şair ve şair hâlâ haklı!