Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

70’li yıllarda Türkiye yeni bir siyaset dalgasıyla heyecanlandı. O günlere kadar siyasi partilerde birkaç temsilcisini görmekten mutlu ve mutmâin olan dindarlara fısıldanan yeni fikir, gerçekten de heyecan vericiydi: Niçin büyük çoğunluğu teşkil ettikleri hâlde dindarlar siyasette yeteri kadar temsil edilmiyordu?

Anlatılanlar insanları büyük bir ümide sürükledi: Plan basitti, Müslümanlar kendi partilerini kuracak, kendi içinden dürüst ve mümin insanları destekleyecekti. Böylece yıllardır süregelen eziklik hissi son bulacaktı.

Bu hesapta hesaba katılmayan şey, dindarların siyaset kavramı hakkında sahip oldukları çocuksu beklenti olmuştur. Bütün vekilleri ve yönetimi dindar olan bir parti, elbette bu nitelikleriyle siyasette de başarılı olacaktı.

O yılları hatırlayanlar her seçim öncesinde, “Sandıkta Müslümanlar sayılacak” sloganının kulaktan kulağa nasıl propaganda edildiğini bilirler.

Beklenen olmadı, bütün dindarlar aynı partiye oy vermediler ama tamamını dindar Müslümanların oluşturduğu bir parti vücut buldu. Siyasi mücadelelere girdi; laikçi çevrelerden ve özellikle devletten kaynaklanan baskılara rağmen zaman zaman iktidara yaklaştığı, hükûmet ortaklığını bölüştüğü de oldu fakat “Müslümanlar Partisi” bir hayâldi ve bundan sonra da öyle kalacaktır.

Sebebini anlamak kolay: Bir dindarın beklenti ve tasavvuru ile bir siyasetçinin yol haritası nâdiren birbiriyle uzlaşabiliyor. Siyaset, kelimenin en geniş tarifiyle “güç”ü ele geçirme ve onu kullanma mücadelesi. Bir kere elde edildikten sonra planlar bu defa elde edilen gücü korumak ve artırmak üzerine kurulur. Bu süreçte sıradan bir dindarın gündelik hayatında esas aldığı ölçüler ve davranış kuralları hemen hemen hiç işe yaramaz. Zira din ve siyaset birbirinden çok farklı, hatta taban tabana zıt iki farklı alandır.

Dini yaşamak, Allah korkusundan kaynaklanan üst değerlerin hayata geçirilmesidir. Şirkten kaçınmak, vicdan, insaf ve ihsan sahibi olmak, âdil davranmak, hakkı teslim etmek, erdemlilik, tutumluluk, tek kelimeyle ahlâk eksenli davranmak, siyasetçileri rakipleriyle rekabet ederken siyaseten zayıf durumda bırakıyor ve rekabette geride kalmalarına sebep oluyor; çünkü siyasetle dinin nihai amaçları birbirinden farklıdır. Din, Allah’ın rızasına teslim olmayı ve hayatın her safhasında ahlâklı davranmayı emrediyor; buna mukabil siyasetin maksadı başarılı olmak, kazanmak, gücü elde etmek ve onu hiç bırakmamaktır.

Yukarda imâ ettiğim “Müslümanların Partisi”, Türk siyasetine damgasını vurdu, çok nitelikli insanları siyaset kulvarında yan yana getirdi ve daha sonra ayrıştırdı. Bugün de aynı damarın yan kollarından biri on iki senedir iktidarda “güç”ü elinde ve seçmen desteğini hep yanında tutuyor. Ne var ki bu partinin başarı formülü dinin değil, siyasetin gereklerine uymaktan ibaret. Ayrıntılarını zaten çok iyi biliyorsunuz; siyasi açıdan kazanılan başarı, ahlaki planda düşüşe sebep oluyor. Bazı samimi dindarların bir türlü anlam veremediği derin hayal kırıklığının sebebi kısaca bu.

Yüksek ahlâk değerlerinden ayrılmadığı hâlde siyasette başarılı olmak mümkün mü? Elbette mümkün ve İslâm tarihinde pek nâdir de olsa birkaç örnek var, fakat o kadar az ki! Bu durum, akkor hâlinde tutuşmuş bir sobanın içine bir paket kibrit attıktan sonra kutunun yanmamasını, içindeki kibritlerin tutuşmamasını andıran bir paradoksa benziyor. Teoride imkânsız değil; eğer siyasetle uğraşanlar bir siyaset adamı olmak yerine bir kahraman olmayı tercih ederlerse bu pekâlâ mümkün.

Kahraman olmak tâbirini açmalıyız: Müslüman olmak, insanın kendi tabiatına karşı Allah’ın emirlerini yüksekte tutarak savaşması, kolay yerine zoru, dar kapıyı seçmesidir. Sadece siyasetçileri değil, herkesi bağlayan bir kural bu. Gündelik hayatımızda bu kurala riayetsizlik ettiğimizde sadece kendimizi veya yakınlarımızı ilgilendiren hatalar yapmış oluyoruz fakat siyasetçinin din ahlâkına riayetsizliği saklı kalmıyor, açığa çıkıyor ve ümit kırıklığına sebep oluyor.

Doğru siyaset imkânsız değil; Müslümanların “ahiretimizi karartmayalım” diye siyasetten uzak durması hiç doğru değil. Lâyıkıyla icra edildiğinde siyaset, insanların dünyasını da ahiretini de yükseltecek saygıdeğer bir süreçtir.

Bundan sonra siyasetle uğraşacakların bunları bilmesi lazım: Siyaset ve din birbirinden çok farklı şeyler; bu iki farklı dünyayı, ancak kahraman şahsiyetler ve ruhlar birleştirebilir.

Şu seyredip durduklarımız değil!