Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belliydi" diye bir söz var, Gaziantep yöresine ait olmalı; Mehmet Barlas'ın sıkça kullanmasından öyle olduğunu çıkarıyorum ki bu söz Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun vücut dilini tasvir etmek için hayli elverişli görünüyor.

Ağızlarında akide şekeri dolandırıyormuş gibi dudak hareketleri yapmalarından, "Nemize gerek yeni bir anayasa, eskisinin suyu mu çıktı?" demeye hazırlanıyorlar ama kimse komisyonda huysuzluk yapan parti görüntüsü vermek istemediği için şimdilik sadece ağız büzmekle yetiniyorlar. Yanılmayı çok dilerim ama...

Dünün gazetelerine göz atıyorum; çoğu "Kurban etiyle hangi yemek yapılır, kavurma yapma teknikleri nelerdir, kurban etini fazla kaçırmayın ha!" şeklinde yemek magazini haberleri ile okuyucularına gülücük yaparken, adı lâzım değil bir başka gazetemiz, "İyi şarabı markasına değil, yılına bakarak seçmeli" makamında farklı bir perspektif sunuyor ve ekliyor: "Vasat bir yılın Petrus'u yerine, iyi bir yılın Bordeaux'sunu tercih edin". Niçin diyecek olursanız Türkiye'de bu inceliği birçok kişi bilmiyormuş da ondan... Efendim bilmemek değil öğrenmemek ayıp derlerdi hocalarımız. Mahcup fakat meraklı nazarlarla bu "Hayat tarzı" dersinden hisseler çıkarmayı sürdürüyoruz: "Kırmızı şarabın zengin kimyasal yapısı kırmızı etle daha iyi uyum gösteriyor. Bu yüzden örneğin ızgara yapılmış karabiberli bir steak'le yoğun polifenollü güçlü bir Cabernet Sauvignon iyi gidecektir, ancak, farklı sos ve pişirme şekilleriyle başka bir şarap tercih edilebiliyor. Tatların birbirlerini dengelemesi gerek."

Tamam cahilim, agresifim, meraklıyım ama bu kadar incelikli ayrıntıyı bir arada tutacak kafa yok ki bende? Kırk yıl geçse mübarek kurban etine hangi müskirâtın iyi gideceğini, banâl kaçmayacağını öğrenemeyeceğim. Neyse ki aramızda birilerinin, bayramın ilk gününde şarap kültüründen dem vurabiliyor olması acımızı hafifletiyor! Bizim bildiğimiz eti kendi yağıyla kavurur, ekmeğin arasına yatırıp dürüm eder yersin. Yanına da mevsimine göre gâhi taze soğan, gâhi kuru soğan. Lâf arasında favorim kuru soğandır, yanına da ev yapımı ayranı tavsiye ediyorum; bütün etli, tuzlu, hamurlu yiyeceklerle fevkalâde iyi gidiyor; mükemmel bir uyum. Ayran deyince aklıma geldi, katılımcı ve demokrat bir yaradılışta olduğum için paylaşmadan edemiyorum: Ayrana su yerine sade soda katılması, atalarımızın tâ Orta Asyalardan yayıkla getirdiği bu eşsiz meşrûbata doyumsuz bir boyut, eşsiz bir aroma derinliği katıyor; böyle tarifleri Oktay Usta'dan bile duyamazsınız coştum bir kere: Sodalı ayrana bir tutam kaya tuzu atmakta fayda var ve nihâyet bu fantastik karışımı yarım çorba kaşığı limonla taçlandırıyoruz. Deneyiniz, pişman olmayacaksınız, garanti veriyorum (Tansiyon hastaları tuz faslını es geçebilirler!)

Madem işi dedikoduya vurduk, bu günlerde işsiz kalması, basınımızın haylice bir kısmını fena halde geren enkırmenimizin, eski patronuna karşı sitemkâr lâflar etmesine de değinmeliyiz lâkin bakınız, şu enkırmen kelimesinden hiç hoşnut değilim. Meseleyi TDK'ya bırakırsak, ortaya ne türlü mizah malzemesi karşılıklar çıkaracaklarından emin olmadığım için bu sorumluluğu uhdeme almak lüzumu hissettim. Teklif edeceğim karşılık, "Haberkıran"dır. Bu isabetli keşfimi, bana "Sahipkıran" kelimesinin ilham ettiğini saklayıp gizleyecek değilim. Sahipkıran, güçlü ve üstün hükümdar mânâsına geliyor. Haberkıran'a ise, ana haber bültenini hazırlayıp sunarken, kaş ve göz işaretleriyle, mimikle, özel ses vurguları ve tonlamaları ile verdiği habere ayrı bir mânâ, farklı bir derinlik ve esans katan kişi karşılığını münasip görüyorum ki bu şekilde haberin kolunu kanadını kıran, olduğundan farklı bir mecrâya koyan sunucular artık ecnebî bir tâbire mahkûm kalmayacaklardır.

Ha, ne diyordum; ünlü haberkıranımız, sanki eve ekmek, süt götürmek, iaşesinden mahrum kalmak neviinden bir talihsizliğe uğramış gibi sızlanıp feryad etmekte; ona eski geliriyle mütenasip yeni bir haberkıranlık mevkii ihdâs edemeyeceğimize göre, "Nerede bu devlet, nerede pijamalarım?" dememeli, pamuk elleri cebe atmalıyız; gün dayanışma günüdür efendiler.

Deridir, ettir...