"Tam sekiz saat suren bir kaza"nin 5. yildonumunde

Bugun, 2 Temmuz 1993'te Sivas'-ta yasanan facianin 5. yildonumu. Bugun Turk basininda 2 Temmuz'u diline dolayarak abartili yorumlarda bulunan bircok kose yazisi okuyacaksiniz. Bu degerlendirmeleri yapanlardan bir farkim var benim; olaydan once Sivas'ta yasiyordum; olay gunu Sivas'taydim ve hala oradayim: Bu yaziyi, meseleye "icerden" bakan birinin degerlendirmesi olarak okuyabilirsiniz.

O ugursuz gunun oncesinde ve sonrasinda Sivas'ta boyle feci bir hadisenin yasanabilecegini ve yasandigini gosterir guclu bir isaret bulamiyorum; 2 Temmuz'u basina aksettirenler, cok kotu bir Sivas imaji insa ettiler; yazdilar-cizdiler ve gittiler; biz Sivaslilar hala buradayiz ve bu isin nasil cereyan edebildigini hala anlayabilmis degiliz. 2 Temmuz 1993 tarihi Sivas'in yakin tarihinde geleneksel bir hincin, gizlenmis veya bastirilmis bir ofkenin nihayet patladigi ani temsil etmiyor; cunku Sivaslilarin boyle kin ve hinca dayali bastirilmis bir birikimi yok. Kendileri gibi dusunmedigi icin misafirlerini diri diri yakan bir sehre ait olmak kime, ne kazandirabilir ki?

2 Temmuz bir kaza idi; Sivas da "kaza mahalli" olmak bahtsizligina ugradi. "Her sey dalginlikla, istemeden oldu" demeye getirmek degil niyetim; oyle kaza vardir ki cinayetten beterdir. Oyle bir kaza ki, binlerce kisinin, fotograf makinesinin, yerli-yabanci gozlemcinin, polisin, memurun, kameranin, gazetecinin gozu onunde, tam "sekiz saat" boyunca agir agir gerceklestirilmis bir kaza. Kamu otoritesinin hakim oldugu herhangi bir yerde, 8 saat boyunca devam eden bir kaza olmaz; olamaz; ama oldu. 2 Temmuz, bir kaza idi derken "kimsenin bu iste sucu yoktur" demek de istemiyorum. Buyuk cogunlugu otelde yanarak, bogularak, bir kismi sokakta kursunlanarak can veren 37 kisinin katledildigi bir hadisenin elbette suclulari vardir; ama "ele gecirilenler"le, "ele gecirilmesi gerekenler" arasinda ciddi bir fark bulundugu yolunda bugun Sivas kamuoyunda ciddi bir endise mevcut bulunuyor.

2 Temmuz 1993 tarihinden beri Sivas belini dogrultamadi; ustumuze yapisip kalan, "aydinlari diri diri yakan sehir" ithami bize cok agir geldi; bunu hak etmemistik. Hadiseden sonra apar-topar Sivas'i suclayan ithamcilar, o gun verdikleri agir hukmu gozden gecirmek ihtiyacini hissetmediler, 2 Temmuz'u tepe tepe somurduler. Sanki o gunlerde boyle bir trajedinin vuku bulmasi gerekiyordu; sanki birilerine, "iste boyle bir tehlike vardir, iste isbati.." denilmek ihtiyaci hasil olmustu. "Kaza" mahalli olarak Sivas secildi ve tam sekiz saat boyunca "kaza"nin vuku bulmasi icin dakika dakika gayret sarf edildi.

Ne zaman bilemem; ama gunun birinde aniden vuku bulan bir baska kaza sonucunda, 2 Temmuz meselesinin gizli oruntuleri ve iliskileri "tesadufen" aciga cikacak gibi bir beklenti icindeyim; oyle olmasi gerekir. Hadisenin evvelini, vukuunu ve sonrasini yasamis biri olarak 2 Temmuz'un asla bir "tesaduf" olamayacagi inanci yerlesti bende. O menhus gunden sonra Sivas bolgesinde ve Turkiye'nin gidisatinda meydana gelen anlamli degisiklikler bu fikrimi kuvvetlendiriyor. Kirk kusur yasindayim; gencligimde de bircok toplumsal hadiseyi musahede etmek imkanini buldum; simdiye kadar "sekiz saatlik bir tesaduf" veya tam "sekiz saat suren bir kaza" ile karsilasmadim.

Bugun, sadece olayda yakinlarini kaybedenler icin degil, butun Sivas icin, butun Turkiye icin kara bir gun; acimiz buyuk, yaramiz derin, hayretimiz ise gun gectikce buyuyor. Bu vesile ile, o kara gunde hayatini kaybeden herkese bir kere daha Cenab-i Hak'tan rahmet, yakinlarina bassagligi diliyorum.

"Hakikatlerin gunun birinde gun yuzune cikmak gibi bir huyu vardir" derler; cumleten o gunu bekliyoruz.


Kaynak (Arşiv)