Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Beşiktaşlı duruşu nedir; bir Beşiktaşlı ile Konyasporluyu, Galatasaraylıyı, Kasımpaşasporluyu birbirinden farklı kılan şey nedir? İnsanlar genellikle çocuk çağlarında bir kulübe sempati duyduktan sonra niçin bir mezhep sadakatiyle takımlarına ölünceye kadar bağlı kalıyorlar?

Yakın çevrenizdekilere, "niçin o takımı destekliyorsun?" diye sorduğunuzda cevaben rasyonel gerekçeler yerine romantik mazeretler dinleyeceksiniz; buradan çıkacak basit sonuç şudur: Taraftarlığın takımlara göre dağılımını izah eden en büyük faktör, romantik gerekçelerdir ve bu gerekçeler kendi içinde çeşitlenir: Üst üste kazanılmış birkaç lig şampiyonluğu, yakın çevreden veya aileden sevilen, saygı duyulan birinin telkini, taşra takımları için o şehrin hemşehrisi olmak.

Başka?

Romantik gerekçelerle takım desteklemekle holiganizm arasındaki mesafe, ancak bir jilet inceliğinde: "Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar /Sevdiğim sen olmasan yaşamak neye yarar" neoklasik döneme ait bir şarkı sözü olarak hem tatlı bir romantizmi, hem de kara sevdayı çerçeveliyor. Holiganlar da aynı şeyi söylüyor zaten. Bir sevda objesi olmak, bir spor kulübü için hiç de hoş ve mânâlı görünmüyor!

Kaybedenlerin onuru

Tanınmış kulüplerimizin neredeyse her şeyi var, fakat bir kulüp kültürüne sahip değiller. "Sporun zaten kendine mahsus bir felsefesi var; ayrıca bir kulüp kültürü geliştirmeye lüzum yok" denilebilirse de, kulüp temsilcilerinin davranış ve konuşmalarını esas tutarak bir araştırma yaparsanız spor felsefesinden de bîhaber olduklarını şaşırarak fark edeceksiniz. Onlar sadece kazanmayı istiyorlar ve başarının en büyük fazilet olduğunu sanıyorlar; oysaki aritmetik bir gerçek: Bütün yarışmacı spor dallarında kaybedenler, kazananlardan daha azdır.

Başarıyla gururlanmak, evet haktır ama bir başarı, kaybedenleri onursuzluğa sürükleyen bir anlam taşıyorsa, o sadece bir gladyatör döğüşüdür; mâlum, gladyatör döğüşlerinde kaybeden öldürülür. Oysaki sporun modern ruhu, kaybedenleri de onurlandırmak ve yaşatmak fikrini esas kabul ediyor. Şampiyonların başlarındaki tâcın incileri, ancak kaybedenlerin teriyle parıldar.

Kulüpler, taraftar eğitimini artık görmezden gelemez

Kırık-dökük bir başlangıç tarihini yaldızlayarak kendini "asırlık" diye niteleyen kulüplerin sözcülerini ciddiye alırsanız üç büyük takımın taraftarı olmak, ne menem bir şey olduğunu hâlâ anlayamadığımız bir "ayrıcalık"tır.

Nedir bu "ayrıcalıklar"?

Her kulübün kendine göre entelektüel bir cemaati, yazarı-çizeri, âkıl adamlar topluluğu, hatta tarihçileri bile var. İsterim ki her biri kendi içlerinde "beyin fırtınası" faaliyeti tertipleyerek, kendilerine göre şu "kulüp rûhu" dedikleri kültürün somut davranışlar manzûmesini ortaya koyup kayda geçirsinler ve desinler ki, "ey genç taraftar kardeşim, bizim takımı sevmiş, gönül vermiş olabilirsin; hatta bu uğurda gözünü karartacak derecede kara sevdalı bir tutkun da olabilirsin ama, 'filanca takımı tutuyorum' diyebilmen için öyle davranmak ve olmak zorundasın; biz şu anda senin bu vasıfları taşıdığını kabul ediyoruz fakat bu prensipleri zedeleyen her davranışın, seni bu camiadan uzaklaştırır!"

Bu demektir ki, her kulüp, bundan böyle "taraftarla ilişkiler" adı altında yeni bir örgütlenme modeli geliştirmeli, bu bölümün başına, -Holiganlara bilet ve para dağıtanlardan değil-, kongreyle gelip gitmeyen daimi ve aklı başında insanlar koymalıdır. Her spor kulübü artık yarı resmi bir eğitim fonkisyonu üstlendiğini fark etmeli, ona göre örgütlenip kaynaklarını harekete geçirmelidir.

Para var, adam var, tesis var, imkân var; peki ne eksik?