Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Baş örtüsü meselesinde yasakçılığı savunanlar, Türkçe'den başka bir dile çevrildiğinde daha inandırıcı görünen, beynelmilel hukuk normlarına uygun gerekçeler geliştirmek zorundalar. Hal-i hazırda dile getirilen sebepler, gerekçe sayılmaktan uzak, dayanıksız, keyfi ve kolayca çürütülebilir şeylerden ibaret; "Anadolu kadınlarının tarlada, bostanda, mahallede başını bağlaması başka, türban çok daha başka bir şey" iddiası gülünç. Meclis dahil, bütün kamu alanlarına girip çıkan öğrenci ve kamu görevlilerinin başlarını açması isteniyorsa, bu husus, başta anayasa olmak üzere ilgili kanun ve yönetmeliklerde sarahatle belirtilerek, neredeyse yirmi yıldan beri sürdürülen bu manasız yastık dövüşüne bir son verilmeli. Yorum genişletmelerine, ifade boşluklarına sığınmak, yeri geldiğinde bir yönetmelik maddesini anayasa gücünde bir amir hüküm gibi göstermek, o da yeterli olmadığında "gelenek" unsuruna sığınarak milyonlarca insanı iki arada-bir derede bırakmak milli ahengimizi zedeliyor. Baş örtüsü meselesinin tartışılma seviyesi, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu yolundaki karineyi tartışılır hale getiriyor; ama hiç değilse "kanun devleti"ne yaraşan bir uygulama ile probleme nihayet verilebilir; böyle bir çözüm tarzı, vicdanı tatmin etmese bile meseleyi en azından kanun seviyesinde tahkim ederek akli bir zemine istinad ettirecektir.

İyi de, baş örtüsü meselesine şöyle veya böyle bir son vermek murad ediliyor mu, diye sormalı; meseleye bir de böyle bakmalı. Yarın, baş örtüsü meselesinin milli vicdana uygun veya aykırı bir tarzda ortadan kalktığını farz edelim ve kimlerin bu durumdan hoşnutsuzluk duyacağını tahmine çalışalım: İş bu boyutu göz önünde tutmadan baş örtüsü meselesi hakkında yapılacak her yorum, kaynayan kazanın altına bir kucak daha odun atılmasından başka sonuç doğurmaz.

Petrol türevi yakacaklarla çalışan motorlar bugün geniş bir yaygınlık alanına sahip bulunuyor; petrokimya tesisleriyle, otomotiv endüstrisi ve onun yan sanayii ile dünya ekonomisinin çok mühim bir bölümü petrole bağımlı. Bugün, bildiğimiz musluk suyu ile çalışan ve çevreyi kirletmeyen tipte ucuz ve kullanışlı bir motor icad edildiğini farz ediniz ve böyle bir motorun icadından kimlerin rahatsızlık duyacağını tahmine çalışınız. Petrole dayalı bu endüstriler, suyla çalışan bir motordan nasıl rahatsızlık duyarsa, baş örtüsü meselesinin bir anda Türkiye'nin gündeminden kalkmasıyla kendini boşlukta, belki de işsiz hissedebilecek endüstriler var ülkemizde.

Geleceğin tarihçileri, henüz nasıl halledileceğini asla kestiremediğimiz bu meseleyi incelerken dedelerinin dar görüşlülüğüne ve inatçılığına inanmakta güçlük çekecekler. Akl-ı selimin henüz buharlaşmadığı ülkelerde mesele haline getirilmesine bile izin verilmeden çözümlenen bu gibi ihtilafların, Türkiye'de nasıl olup da bir "milli gerginlik" unsuru haline getirilebildiğini anlayamayacaklar. "Bu kadar enerji kaybına değer miydi?" diye düşünecekler ve eğer hala gülebilmeyi unutmamışlarsa bugünkü halimize, yıllar ötesinden gülecekler.

Siyasi partiler arasındaki seçmen tercihinin büyük oranda esneklik gösterdiği, ideolojik kutuplaşmaların gittikçe daha çok "idrakimize giydirilen birer deli gömleği" olduğu gerçeğinin fark edildiği bir yumuşama zemininde "allem-kallem" yine bir kutuplaşma ve zıtlaşma mevzuu icad edilmiştir. Geçen hafta ilkokul öğrencilerinin de meseleye taraf olduğunu müşahede ettikten sonra artık kesinlikle söyleyebiliriz ki her Türk vatandaşı, baş örtüsü meselesinde -istesin veya istemesin- taraf olmak pozisyonuna sıkıştırılmıştır; acaba murad olunan bu mudur?

İş bu raddeye geldikten sonra meselede taraf olmanın manası yok. Bu konuda "kuru akıl" zihni iklimimize avdet edene kadar sükunetle beklemekten başka çare görmüyorum.

Tartışmacı arkadaşlara başarılar dilerim!