Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Haftanın son günü öğleden sonraki saatleri sadece memurlar, öğretmenler ve öğrenciler sevmez; herkes bayılır, çünkü cuma akşamı, haftanın en tasasız gecesidir; ertesi gün için yataktan geç kalkma, -Allah ne verdiyse- dörtbaşı bayındır bir kahvaltı ve gazete keyfi, ardından çarşı-pazar, park ve gezi planları yapılır, spor düşkünleri maç saatini iple çekerler...

Genel başkan da partinin en mükellef katındaki özene-bezene döşenmiş odasında, bilgisayar başında Peggle oynamaktaydı. Saat 16'yı geçiyordu. Genel başkan, Peggle denilen bilgisayar oyununun en kazık aşamasında, yarım saatten beri aynı "level"i tekrarlayıp durmaktan fena halde sinirlenmiş olmasına rağmen, "ya bu leveli geçerim, ya da istifa ederim" diye kendini gaza getirmekteyken ansızın kapı çalındı,

-Meşgulüm, ne var, geel!

Genel sekreter pür telaş içeriye girdi; yüzü yeşille kırmızı arasındaki bütün renklerden alâmetler göstermekte, ellerini hiperaktivite nöbetine tutulmuş zeki çocuklar gibi nereye koyacağını bilememekteydi,

-Hayırdır yav, ne oldu yine; taşra teşkilatlarından istifa haberi mi geldi yoksa?

-Daha önemli sayın genel başkanım, önce biraz soluklanayım müsaade arz ederseniz!

-Otur otur, kendine gel; al su iç biraz... nedir, ne oldu?

-Olacak oldu sayın genel başkanım; az önce bütün ajanslar haberi geçmeye başladılar, gözümüz aydın, hükümeti kapatıyorlar!..

-Ne diyorsun sen yav, iyi misin; biri işletmiş olmasın?

-Haber sağlam genel başkanım; televizyonu açarsanız siz de göreceksiniz; bu defa işleri tamam!

-İnşallah; dur bakalım açalım şu televizyonu ne diyorlar; sen arkadaşları çağır da âcil bir parti meclisi toplantısı yapalım bu arada. Çaycıya da söyle ikinci bir emre kadar partiyi terketmesin; kapıdaki güvenlikçilere haber ver, bakkaldan kaşar, simit filan alsınlar bolca... Haa, eve de telefon et, marketten un, makarna, hazır pizza, iki batman patates, çay, şeker tedarik etsinler...

-Vaziyet anlaşılmıştır arkadaşlar; bu durumda partimize düşen ödev nedir; tekliflerinizi alayım şimdi...

-Valla sayın genel başkanım, ne desek boş; siz ne derseniz o olur!

-Böyle değerlendirme olur mu sevgili kardeşim; görüşünüzü soruyoruz, söyleyin açıkça..., geçen sefer de böyle yaptınız!

-Geçen sefer derken neyi kasdettiğinizi öğrenmek cüretini gösterebilir miyim sayın genel başkanım?

-Neyi olacak, 27 Nisan bildirisini söylüyorum; o zaman da böyle yaptınız, seçimlerde iki seksen yere uzattılar bizi.

-Ama o zaman durum farklı değil miydi efendim; "tamam arkadaşlar, bu gece rahat bir uyku çekebilirsiniz; bir haftaya varmaz hükümeti kurma ödevi partimize verilir" dememiş miydiniz?

-Ne dedimse dedim, geçmişi eşelemeyi bırakalım; önümüze bakalım.

-Zaten hep öyle yapmıyor muyuz genel başkanım?

-Ne yapmıyor muyuz, ne demek istiyorsun, açık söyle?

-Hep önümüze bakıyoruz demek istemiştim genel başkanım, yanlış anlamayın lütfen!

-Arkadaşlar, ben böyle şeylere kızıyorum işte; önümüze bakalım demek, oturduğumuz yerde bakışlarımızı iki pabucumuzun arasına mıhlayıp gelinlik kızlar gibi süzülmek midir? İstirham ederim. Şimdi lütfen konuya dönelim; evet...

-Başkanım benim bir öneri teklifim var; 27 Nisan'da muhtırayı desteklemiştik; kimse de şaşırmamıştı. Şimdi öyle bir şey yapalım ki herkes şaşırsın...

-Mm ilginç, meselâ?

-Onu siz daha iyi bilirsiniz efendim; hâşâ!

-Yav delirtmeyin adamı; biz demokratik bir parti değil miyiz arkadaşlar, herşeyi ben bilirsem sizi niye çağırttım buraya; bakın bir sürü simit aldırdım dışardan, eski kaşar getirttim. Çaylar derseniz mis gibi...

-Bu kaşar eski kaşar değil efendim; eski süsü verilmiş ama içine basmışlar margarini. Geçen bizim hanım da almış bu kaşardan, kızgın tavaya koyuyorsunuz, iki dakika sonra su gibi oluyor...

-Şimdi bunun gündemle ne ilgisi var ha?.. Yapmayın lütfen, bir de eski diplomat olacaksınız...

-...!

-Şöyle yapalım Sayın başkan; diyelim ki, hukuka saygımız sonsuz fakat böyle zırt-pırt parti kapatarak da olmuyor...

-Bu zırt-pırt kelimesini de açıklamaya koyacak mıyız yani şimdi?

-Lâfın gelişi efendim; siz daha uygun bir karşılık bulursunuz oraya!

-Yani diyorsunuz ki, ne şişi yakalım ne de kebabı ziyan edelim; öyle mi?

-Kebap dediniz de sayın genel başkanım; geçen hafta Tunalı Hilmi'de bir kebapçı keşfettim; yol üstünde değil, ara sokaklardan birinde... Kaburga yapıyor bunlar, uzman olmuşlar. Vay şerefsiiiz, yav bir kaburga kebabı böyle mi yapılır arkadaş; garson müdahale etmese kemiklerini de yiyecektim çıtır çıtır inancınız olsun; öyle nezzetli...

-Partimizde inançsız mı var ki böyle lâf sokuşturuyorsunuz sayın arkadaşım; teessüf ederim; benim kayınvaldem hacdan döneli daha yirmi sene bile olmadı; kayınbiraderin dükkanında ise hâlâ Karınca Duası asılı durur, inanmayan gidip baksın, öyle konuşsun...

-Arkadaşlar, arkadaşlar... lütfen; biraz ciddiyet...

-Yazınız genel sekreter; daha doğrusu yazmayınız; aldığımız kararı özetliyorum; kimselere çıtlatmak yok; haber sızmasın katiyyen. Evet... Partimiz, hükümet partisinin kapatılması için düzenlenen iddianame karşısında en azından Pazartesi gününe kadar, eğer mümkün olursa bir hafta veya daha uzun bir süre kimselere görünmeme, çıt çıkarmama, soranlara "iyiyiz hamdolsun, sizleri sormalı; çoluk çocuk nasıllar, yengeye hürmetler" gibisinden şaşırtıcı cevaplar vererek rengimizi belli etmeme kararı almıştır. Şimdi gruptaki bütün arkadaşlara haber verelim, ortadan kaybolsunlar, telefonları kapatıp kimseyle görüşmesinler. Duruma göre ben Pazartesi günü bir şey söylemek gerekirse konuşurum, tamam mı?

-Söz, tamam, eyvallah!

-Öyleyse ben de bilgisayarımın başına dönüp, az önce yarıda kalan proje üzerinde çalışmaya devam edebilirim; iyi geceler arkadaşlar!