Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Komplo teorilerini tamamen değersiz addederek pratik sonuçlara bakalım: Batı ülkelerinde Müslüman asıllı kişilerin yaptığı terör eylemleri, bu ülkelerde yaşayan Müslümanların hareket sahasını daraltıyor, toplumsallaşmalarına kayıt getiriyor ve karşılıklı güvensizliği kışkırtıyor.

Gidişat onu gösteriyor ki terör eylemleri bu vezin üzerine devam edecek olursa, Batı şehirlerinde, zaman zaman Faşist uygulamaları hatırlatan yeni bir ırkçılık dalgası yaygınlaşacak, kısa vadede yeni "ghetto"lar oluşacak, farklı topluluklar arasındaki tecrid sertleşecek ve her ülkede asli unsur ile misafirler veya yabancı menşeliler arasında gerilim tırmanacaktır. Bu gerilimin günün birinde bütün birlikte yaşama (coexistance) tecrübe ve birikimini yerle bir ederek "herkes kendi ülkesine dönsün" mânâsına gelen bir kampanyaya dönüşmesi dahi beklenebilir.

Londra'yı düşünün; Müslüman olduğu bilinen veya tahmin edilen, Latin, Ortadoğulu, Asyalı bütün esmer derililer birkaç günde şüpheli listesine giriverdi; başından vurularak öldürülen Brezilyalı gencin temsil ettiği örnek dehşet verici. İnsanlar dünyanın her yerinde ve her zaman güvenlik ihtiyacını hürriyetin önünde mütalaa ederler. Güvenlik buhranı öncelikli ise sair zamanlarda kişi haklarını zedeleyen tedbirleri hoşgörüyle karşılarlar. Fıtraten en liberal tabiatlı olanlar bile güvenlik bunalımı doğuran faktörleri, en azından gündelik hayatın dışında, izole edilmiş halde görmek isterler ve bu tutum kısa bir zaman sonra ırkçı, faşizan saplantılara dönüşebilir.

Dünyanın büyük bir köy halini alması, sadece çokuluslu şirket ürünlerinin dünya pazarında serbestçe hareket etmesiyle sınırlı kaldı; özellikle Batılı olmayan ülkelere mensup insanların bu büyük köyde hareket edebilme imkânına yeni engeller (Schengen vizesi şartlarına bakınız mesela; resmen aşağılayıcı hükümlerle dolu) getiriliyor. 21. yüzyılda dünya, bir önceki yüzyılı mumla aratacak derecede sert kamplara ayrışabilir. Irkçılık ve Faşizm, 30'lu yıllar Avrupası'na rahmet okutacak bir yaygınlığa erişebilir. 20. yüzyılın kamplaşması ideolojikti; bu yüzyılda görülebilecek kamplaşmanın karakteri, vaktiyle Güney Afrika Cumhuriyeti'nde görülen Aparthaid uygulamasını hatırlatan bir veçheye bürünebilir. Böylece 19. yüzyılda zirveye vuran çıplak ve doğrudan sömürgecilik, 21. yüzyılda yeni bir çehreye ve boyuta bürünerek hortlayabilir. Bu noktada insanlığın en büyük kaybı, elbette birlikte yaşama tecrübesi olacaktır. Avrupa'da beyaz derili, Hıristiyan veya Hıristiyan kültürüne bağlı, Avrupalı etnik topluluklara mensup insanlar, kendi kıtalarını sadece kendilerine mahsus bir hayat alanı haline getirecek bir hodgâmlığa bürünebilir; buna mukabil esmer derili, Latin, Müslüman, Asyatik toplulukları kendi bölgelerine çekilmeye mecbur bıraktıkları gibi bu ülkeleri, mütemadiyen terör üretmeye yatkın, sosyo-kültürel ve dini eğilimlere yatkınlık gerekçesiyle doğrudan kontrol etme hakkına sahip bulunduklarını uluslararası hukukun bir parçası haline getirebilirler. Bu "hayali" durum, dünya servetlerinin büyük kısmını kontrol eden bahtiyar azınlığın statüsünü meşrulaştıracak gerekçeleri içinde barındırıyor zaten.

Komplo teorilerini bir tarafa bırakacağımızı vaad etmiştik, yine fiili durumdan hareketle devam edelim: Böyle elverişli argümanlar üretmeye devam ettiği müddetçe Batılı ülkelere yönelik "terör" saldırılarının kısa vadede sona ereceğini tahmin eder misiniz? Keşke, "evet, bunlar mevzii ve geçici bir krizdir; kısa zamanda terör etkisiz hale getirilir" diyebilseydik. Zira bizler yeni dünyanın esmer derili, Latin, Asyatik veya Müslüman sıfatlı insanları olarak Batılılarla yakından temas halinde bulunmak mecburiyetindeyiz. İzolasyon siyasetinden en büyük zararı yine biz görürüz.

Geleceği sezmek ama müdahil olamamak acı veriyor; inşallah yanılırız ve 21. yüzyılın ortalarında dünya, lânetli milyarlarla egemen milyonların çatıştığı bir bilimkurgu filmi kâbusuna dönüşmez.