Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önce haberi okuyalım:

"AKP Gençlik Kolları İzmir İl Başkanı Zafer Kürkçü, Yayla'yı konferansa görüşlerini bilmeden davet ettiklerini söyleyerek, 'AKP olarak panelistlerin söyledikleri sözlerin sorumluluğunu almayız. Onu bir söz üstadı olarak davet ettik. Ancak sözlerine dikkat etmeliydi' dedi. AKP İzmir İl Başkanı Ali Aşlık da, Yayla'nın sözlerini dehşetle izlediğini ve panelin sonunu beklemeden salonu terk ettiğini belirtti."

Sonra bir başka haberi daha okuyalım:

Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, GÜ. İİBF. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla'nın Atatürk ile ilgili yapmış olduğu konuşmalarının, üniversitenin tümünde infial yarattığını belirterek, "Bu öğretim üyesi, bugünden itibaren ders vermekten uzaklaştırılmıştır. GÜ, Atatürk tarafından kurulan çağdaş bir üniversitedir. GÜ'nün tümü, cumhuriyetin temel niteliklerine derinden bağlı olup şu andaki yönetim de bu yönde eğitim öğretim yapmaktadır. Bu yöndeki politikamızdan da asla taviz vermeyeceğiz. Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk'e 'bu adam' diye hitap edecek derecede 'terbiye azlığı' gösteren bu kişi, hepimizde infial yarattı (...)Bu öğretim üyesi bizden önceki yönetim sırasında profesör olmuştur" dedi ve fakültesinin izni olmadan İzmir'e gittiği tesbit edilen Prof. Yayla hakkında soruşturma açıldığını belirtti.

Ve son olarak aynı gazeteden bir haber daha okuyoruz (Dünkü Hürriyet'ten).

Prof. Dr. Atilla Yayla, "Türkiye'yi 1950 öncesi ve sonrası olarak iki devrede inceleyince, ilk devre daha geridedir" diyerek şunları söyledi: "Ben akademik bir analiz yaptım. Söylediğim her şey ifade özgürlüğüne girer. İşim gücüm okumak, konuşmak ve yazmaktır. Bu tür tahlilleri yaptığım için değil, yapmadığım için ayıplanmam gerekir. Yapmazsam ilme, akla saygısızlık yapmış olurum. İdeolojik bir yaklaşımı değerlendirdim. Kimsenin ismini vermedim. Bu görüşlerin yanlış olduğuna ikna edilirsem, gerekirse değiştiririm. Benim görüşlerimi çürütsünler."

İlk haber, elindeki futbol topunun bomba olduğu zehabına kapılarak alelacele karakola seğirten siyasetçi tipini resmediyor. Tahlile değmez.

İkinci haber bir bilim adamının, bir başka bilim adamının akademik hürriyeti ve şahsi görüşü hakkında ne derece saygılı olduğunu gösteren bir başka örnek. "Gel bakalım Rektör Bey, sizin üniversitede neler oluyor, kim bu profesör, buna nasıl ders verdiriyorsunuz bakalım?" yollu tarizlerin önünü çevirmek için başvurulmuş güzel bir bürokratik tedbir.

Üçüncü haber, müthiş bir medyatik linçin yıkıcı darbeleri karşısında tek başına ayakta duran bir bilim adamına dair; "İşim gücüm okumak, konuşmak ve yazmaktır. Bu tür tahlilleri yaptığım için değil, yapmadığım için ayıplanmam gerekir" diyen bir adam.

Fikirlerini beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, mahkemeye verebilirsiniz ama hain diyemezsiniz. "Hain" lâfının edildiği yerde değil akademik hürriyet ve dokunulmazlık, mantığa ve itidale dair hiçbir şey kalmaz.

Gazetecinin haber, siyasetçinin zılgıt, bürokratın sorumluluk endişesine kapılarak linçperver efkar-ı umumiyenin önüne bıraktığı bu adam, bugün fikri ve içtihadı ne olursa olsun her kalem ve fikir erbabından destek görmelidir. Sözlerinde kanunlara aykırı bir ibare varsa hukukçular son sözü söyler; fikirleri yanlışsa meslektaşları onu düzeltirler, bu arada isteyenler selamı sabahı da kesebilirler ama yargısız infaz yakışık almıyor. Netice itibariyle Prof. Yayla'nın tesbiti ilmi bir içtihattır. Bir bilim adamına bu muamele reva görülürse bürokratıyla, gazetecisiyle, siyasetçisi ile, okur-yazarıyla hiç kimse fikir selâmetine sahip olduğunu ileri süremez.

Önce usule riayetle güzelce nişan alınız arkadaşlar; daha sonra gerekirse ateş edersiniz!