Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Tatil için Türkiye'yi seçen yabancıları bilgilendirmek, vücut ve özellikle kafa sağlıklarını korumalarına yardım etmek amacıyla hazırlamakta olduğum broşürden bazı notları sizlere sunmakta fayda görüyorum.

Kitapçığa ilave edebileceğiniz başkaca hususlar mutlaka mevcuttur. O değerli katkılardan yazarınızı haberdar ederseniz ortaya esaslı bir surette hazırlanmış ve çok ilginç bir "Turistler için Türk trafiğinde yapılması ve yapılmaması gereken hareketler rehberi" koyabileceğiz.


Sevgili Turist kardeşim; biz artık alıştığımız için farkında değiliz ama aşağıda işaretlenen hususlar sizler için istenmeyen durumlara yol açabilecek derecede tehlikelidir. Lütfen iyice okuyup ezberlemeden yollara düşmeyiniz.


Meselâ diyelim ki ancak iki otomobilin yan yana geçebileceği bir yolda ilerlemektesiniz; aniden iki aracın yan yana durarak yolu kapattığını gördüğünüz için fren yapmak zorunda kalıyorsunuz.

Peki bu iki otomobil niçin yolun tam ortasında yan yana duruyor olabilirler?

Bu soruya bir yabancı turist asla cevap veremez çünkü ülkesinde başına böyle bir iş gelmesi ihtimâli neredeyse sıfırdır. Türkler ise "Ne var, ne olmuş yani; her zaman başımıza gelen sıradan bir şey!" diye düşünür ve soru sahibinin akıl sağlığından şüphe ederler.

Cevap veriyorum: Çünkü o iki otomobilin sürücüsü tanıdıktır. Yolda giderken birbirlerini fark etmiş, araçlarını durdurarak camdan cama kallavi bir sohbeti koyultmaya başlamışlardır.

Klakson veya farla tepki göstererek yol istediğinizde başınıza geleceği tahmin edebilirsiniz: "Ne var, patladın mı; aloo, iki satır bir şey konuşuyoruz şurada, belâ mısın nesin sen!"

Bu gibi hallerde sakın ha sakın otomobilinizden inerek, o iki muhabbet erbâbına doğru yürüyüp, "Ayıp değil mi arkadaşlar; müsait bir yerde araçlarınızı kenara çekerek dilediğiniz gibi konuşsanız da yolu işgal etmeseniz daha iyi olmaz mı?" demeye kalkışmamak gerektiğini Türkiye'de yaşayan herkes bilir; âkıbeti bir güzel marazaya bulaşmak, büyük ihtimalle hastanelik olmaktır; zira Türk şoförleri yedekte levye, demir çubuk, bıçak, hatta beyzbol sopası bulundurmak konusunda özel bir ihtimam gösterir ve icabında kullanmaktan çekinmezler. (bkz; ben ağlayacağıma başkalarının anası ağlasın!)


Türkiye'de trafiğe çıkarken, kontağı çevirmeden önce kendi kendinize yüksek sesle on kere (hatta daha çok), "Asla sinirlenmeyeceğim; kural ihlâllerinde tepki göstermeyeceğim. Kendi başıma hak aramayacağım; hatta hiçbir şekilde hak aramaya kalkışmayacağım. Kaba ve çirkin bir davranışla karşılaşırsam yüzümü çevirip görmemiş gibi yapacağım." diye telkinde bulunmayı ihmâl etmemeniz gerekir; çünkü Türkiye'de trafik kuralları, trafik levhalarına benzer: Orada bir yerlerde öylece dururlar fakat genellikle kimse onların varlığından haberdar olmaz.

Dolayısıyla tam da işaret lambalarının yanı başına park etmiş bir trafik denetim aracı sıradan bir görüntü teşkil eder; hiçbir özelliği yoktur. Kendilerine, "Herkese örnek olmanız gerekirken bizzat kural ihlâli yapmanız doğru mu?" sorusuna cevap ararken görevlilerin yüz ifadesini seyretmek çok eğlenceli fakat tehlikelidir.


Araba kullanırken sigara içmek, telefonla konuşmak ve özellikle yaz mevsiminde sol kolu (köküne kadar) camdan dışarı çıkarıp arabanın tavanını (yerinde duruyor mu diye) kontrol etmek, tipik bir Türk şoförünün tipik davranışları arasında sayılır.

Türkler temiz bir millettir ve araba içi temizliğine çok önem verirler; bu hususta aşırıya kaçan bir titizlik göstermeleri çok duygulandırıcı ve iftihar ettirici bir davranıştır; bu yüzden Türkler otomobil içinde hâsıl olan çöpleri -ânında- dışarıya savurmaktan çekinmezler. Yollar herkesin fakat otomobil kendimizindir.

Onu temiz tutmak millî ödevimizdir.


Şehir içi trafiğinde traktör, biçerdöver, pulluk vesaire gibi tarıma mahsus araçların salına salına gezdiğini görmek sizi asla şaşırtmamalıdır. Biz Türkler traktör denilen araca özel bir anlam yükleyerek traktörü çok yönlü hizmet aracı haline getirmekte büyük bir başarı göstermişizdir. Her ne kadar bazı kural kitaplarında -özellikle günün yoğun saatlerinde- şehir içi yollarında kamyon, TIR, treyler, traktör, biçerdöver, ekskavatör, kazıcı, delici neviinden motorlu araçların bulunmaması gerektiği yolunda birtakım lâflar yazılmakta ise de külliyen iftiradır.

Böyle bir yasak yoktur; dolayısıyla şehir içi yollarında yukarıda sayılanlara ilaveten at arabası, eşek arabası, çekçek, bisiklet tekerleği takılmış işporta araçları görmeniz sizi şaşırtmamalıdır. Bunlar belediye ve il yöneticilerinin kafa kafaya vererek, "Üç beş kuruş yollarını bulsun garibanlar, dokunmayalım." düşüncesiyle görmezden geldiği araçlardır ki Türkiye'nin hangi sosyolojik merhalede bulunduğunu işaretlemesi bakımından -sadece yolcu, yük değil- bilimsel bir anlam da taşımaktadırlar.


Türkiye'nin trafik düzeninde bisikletler varlığı ile yokluğu bir araçlardandır. İsteyen ebeveyn üç-beş lira karşılığında evladına bir bisiklet satın alarak onu ödüllendirir ve yollara salıvererek akşama eve sağ-salim dönmeleri için dua etmeye başlar. Bisikletler sadece yollarda değil, kaldırımlarda da canlarının çektiği yönde ve hızda hareket ederek gündelik hayatımıza heyecan ve adrenalin katarlar. Devletimiz çok zengin olduğu için bisiklet sürücülerinden ehliyet ruhsat talep etmez, vergi almaz; hatta kazaya sebep olup yaralandıklarında bedava tedavi ederek bisiklet sporuna katkıda bulunur.

Buna rağmen bisiklet millî takımımız, millî bisikletçi Rıfat Çalışkan'dan bu yana (bkz; 60'lı yıllar) bu sporda Balkanlardan öteye geçememiştir.