Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ülkemizde fikir selâmeti tehlikede: Hangi fikrin seslendirildiği pek ehemmiyet taşımıyor; kimin o fikri dile getirdiği daha önemli. Bu küçük tespit, fikir dünyamızdaki omurgasızlığın röntgen filmi hükmündedir. Fikrin bizatihi kendisi değer taşımadıktan sonra kim tarafından dillendirildiği ne kadar önemli olabilir?

Kürsüde konuşan rektörün söyledikleri elbette bir fikirdir; fakat daha ziyade Recep Peker'in, "İnkilâp Dersleri" isimli eserinden alınmışa benziyor. 930'lu yıllarda değiliz; Tek Parti devri çoktan geride kaldı. Zararlı fikirleri yasak koyarak engellemeye çalışmakla, rahmetli Fevzi Çakmak'ın "düşman istilâsına medâr olur" gerekçesiyle sahillere liman ve karayolu bağlantısı yapılmasına karşı çıkması arasında fark yok. O akademi kürsüsünden söylenenler, demokratik hazımsızlık bakımından Taliban üniversitelerindeki açış konuşmalarından mahiyet farkı taşımıyor. Zararlı bir düşüncenin seslendirilmesi halinde ortaya çıkacak risk, o düşüncenin saklı kalmasından daha küçük; bu bir tahmin veya temenni değil, bütün dünya aynı standartı kullanıyor. "Ama Türkiye başka" dediğimizde Taliban, Afganistan'dan farkımız kalmıyor; onlar da "Ama Afganistan'ın kendine mahsus şartları var.." diskuruyla temel hak ve hürriyetleri baskı altında tutuyorlar.

Genç bakanın söyledikleri bir siyasetçiden çok bir fikir adamının, bir hürriyet mücahidinin ağzına yakışacak kıratta. Tersliğe bakınız: Rektörün daha çok akademik hürriyet talep etmesi gerekirken, hürriyetsizliğe bahâne arıyor; siyaset adamı ise daha çok hürriyet talebinin muhatabı olması gereken yerde hürriyetleri savunuyor. Rektör, taleplerini ve fikirlerini kendi mütalaası ve referansları ile savunamayacak kadar ezik; tabu haline gelmiş isim ve müesseselerin gölgesinde konuşuyor. Ayrıca gerek akademik kariyeri, gerek bugüne kadar verdiği beyanlardan anlaşıldığı kadarıyla fikrî hamûlesi, bu gibi polemiklerden yarasız"beresiz çıkamayacak derecede sığ ve zayıf. Hemen kapı eşiğinde verdiği ayaküstü beyanat meal itibariyle "benim babam senin babanı döver"den ibaret. Sade vatandaş bu fikir zaafiyetini hemen hissediyor, "profesöre bak" diyor, üniversite kurumuna karşı duyduğu an'anevi hürmet sarsılıyor; bir şeyler kırılıyor, dökülüyor, un"ufak oluyor.

Bina ile, kampus ile, kitap, laboratuvar, yolluk, ödenek, dolgun maaş, yabancı ülkelerde ihtisas vesaire ile üniversite olmuyor; "üniversite, her şeyden evvel hakikat karşısında özel bir duruş yeridir". Bizde bu mânâda üniversite yok; "daha evvel var mıydı"yok muydu" tartışması abes; bugün yok. Olsa belli olurdu!


Sayın Recai Kutan ve bir kısım "dinci" basın (!), birilerini övmekten artık vazgeçmeli; çünkü yapılan övgüler, muhatabına itibardan çok zarar veriyor. Yazının başında anlatmaya çalıştığım paradoks bu işte: Birileri çıkıp "seni öven çevrelere bak; sen nasıl bir adam olmalısın ki bunlar seni övgüye layık buluyorlar" diye cephe taarruzuna geçiyor; evet bu tenkidler pespâye, değersiz, fikir kıymeti sıfır ama tesiri muazzam. Bu defa övülenler, kendilerini övenlerin kimliğinden rahatsız oldukları için övgücülere karşı ters kompleksle muarız kesiliyorlar. Bu isteğim mânâsız, belki de gülünç ama ne zaman benim de alkışladığım bir tavır veya beyanla karşılaşsam, hemen "eyvah, şimdi Recai Kutan yarım saatte kalmaz övgü dolu bir beyan verir" diye geçiyor içimden; yarım saat geçmeden beklediğim oluyor. Ardından salvolar, "seni övenlere bak da utan!" Kim, niçin övülüyor bu gibi ayrıntıların ehemmiyeti yok. Yapmayın Sayın Kutan; bu memlekette artık sözün doğrusu ile eğrisini birbirinden ayıracak miyar kalmadı.

Çok beğenmeme ve sofra başında alkışlamama rağmen Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'nun konuşmasını hiç beğenmediğimi ifade etmek istiyorum (!). Kendisi, Rektör Bey'in de ifade ettiği gibi henüz çocuk denilecek yaştadır ve kendisinden yaşça büyük bir Türk büyüğünü onca muteber davetli önünde "bozum" etmesi hiç de iyi olmamıştır (!) Bu işler "genç bakan" işi değildir; Rektör Bey yerden göğe haklıdır; devletin asla hata işlemeyeceği gibi rektörler de haksız sayılacakları hiçbir söz sarf etmezler. O saçlar değirmende ağarmamıştır. Sayın Mumcu'nun söyledikleri farzımuhal Patagonya'da kısmen doğru sayılsa bile büyük Türk büyüklerinin ifade ettiği gibi Türkiye'nin kendine mahsus şartları vardır ve Sayın Mumcu'nun bu şartları henüz anlayamadığı görülmektedir.

Aslında Sayın Kutan ve bir kısım "dinci" basın da, aslında bu ve buna benzer tenkidler yapmak isterken sözleri maksadın dışına çıkarak sanki övgü imiş gibi anlaşılmıştır. Sayın Erkan Mumcu'yu kimse övmemiştir. Herkes, yani bütün "kurum ve kuruluşlar" sâkin olmalıdır. Galât söyleyişle bir "yanlış anlaşılma" vuku bulmuştur.


Epeydir etrafı dinliyorum; hukuk çevrelerinden, barolardan ve bu gibi konulara hassas çevrelerden "hâkim teminâtı" konusunda bir ses gelmiyor. Fakülteyi bitireli yıllar oldu; hukuka giriş derslerinde neler okuduğumuzu da unuttuk; sayın adalet bakanımız bugünlerde "hâkim teminatı" konusunda lisans seviyesinde bir küçük açıklama yaparsa fevkalade aydınlarınırız diye düşünüyorum. "Ne oldu ki hâkim teminatı konusunda beyanat bekliyorsun?" diye sual ederseniz "hiç, merak etmiştim de.."den başka cevabım yoktur.

        * * *

Deveye boynun eğri demişler, seninki benden kara demiş.