Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Biz Türk Sünniler"in diğer Sünniler ile aynı noktada durmadığımızı tüm çıplaklığı ile gördüm. Zaten Yezit"e bile Hazreti Yezit diyen bu yaklaşımın sahibi olsa idik, hangi yüzle Şiilerin ve Alevilerin karşısına çıkıp konuşabilirdik ki?" Daha önce bu sütunlarda yayınlanan "Bir İslam tarihi kritiği veya Sünniler"in Aleviliği" başlıklı yazı hakkında çok ilginç bilgi ve gözlemler ihtiva eden uzun bir mektup aldım.

Yaz tatilinin bir kısmını İran"ı gezerek değerlendiren CHA İslamâbad muhabiri Harun Çelik tarafından kaleme alınan bu mektuptan, İslâm"ın Türkiye coğrafyasında büründüğü kendine mahsus özellikleri vurgulaması bakımından sizin de haberdar olmanızı istedim. Küçük müdahaleler haricinde mektup aynen şöyle:

Şu "yezit" meselesi

Uzun zamandır Pakistanlı, Afganistanlı, İranlı ve Arap milletlerine mensub insanlarla birlikte yaşıyorum. Bu milletler içerisinde, İslam"ın alt başlıkları olan Sünni, Şii, Alevi, İsmaili, Kâzımi, Zeydi, Vahhabi mezheplerinden insanlarla sürekli birlikte olma imkanı buldum. Bu tecrübelerimin ardından vardığım hüküm şu oldu: Yazınızda başlığa çıkardığınız "Sünnilerin Aleviliği" yaklaşımının sadece biz Türkiye"de yaşayan Sünni Türkler"e ait olabileceğini üzülerek gördüm. Bunun felsefi boyutunu değil de, yaşanmış örneklerini dile getirmek isterim.

Mesela Yezit konusu. Biz Sünni Türklerde Yezit asla sevilmeyen bir kişidir ve biz Türk Sünniler arasında "Yezit" hakaret kelimesi olarak da kullanır.

Daha geçenlerde İslamabad"da bir üniversitede okuyan Suriyeli bir bayan Arap öğrenci ile bu konuyu konuşuyorduk. Yezit"ten bahsederken, "Hazret" ifadesini kullanması, "müminlerin emiri" demesi beni rahatsız etti. Kendisine, Yezit"in biz Sünni Türkler tarafından sevilmeyen bir kişi olduğunu, Peygamber"in torununa yapılan o ciğer-sûz hadiseye bulaşmış bu kişiye bizim kalbimizin düzelemeyeceğini dile getirince, "Siz Şiilerin etkisinde kalmışsınız. Sizin bu düşünceniz Sünniliğe aykırı" dedi.

Bu tartışmanın benzerini Yemenli bir Sünni ile de yaşamıştım. Yemenli bir doktor olan arkadaşım bana İmam Hüseyin için "O devrin müminlerinin emiri Yezit"tir. Hüseyin ona başkaldırmış ve asi durumuna düşmüştür" demişti. Tabii ki buna ben tepki göstermiştim. Kendilerini Sünniliğinin orijinali, Sünniliğin sulandırılmamış yolunun müdavimleri olarak gören Arap Sünniler ile ne kadar farklı bir ruh dünyasına sahip olduğumuzun daha böyle onlarca örneğini yaşadım.

Akıllara ziyan bir adet

Bilmem bilir misiniz: Kuzey Afrika"daki Sünni Arap ülkelerinde, Hz.Hüseyin"in şehadet günü olan aşure gününü bir şenlik günü olarak kutlayan insanlar var. Ki bu istisna değil genel tavır. Ünlü Arap alim Prof. Yusuf Kardavi de, "Günümüz Meselelerine Fetvalar" isimli kitabında bu konuya bir bölüm açmış ve Kuzey Afrika"daki Sünni Arapların bu tavrının ifrat olduğunu dile getirmiş. Yani Sünniler, İmam Hüseyin"in şehadetini kutluyorlar. Bunu bir Sünni Türk"e kim anlatabilir?

Dahası var: Suriye"de müfrit Sünniler, düğün, şenlik vb. kutlamalarını özellikle İmam Hüseyin"in şehadet gününe denk getiriyorlar. Bu insanlar Harici falan değiller. Bunlar Sünni. Buna inanamadım ve Suriyeli bir Sünni öğretmen bayan arkadaşıma sordum. "Evet bunlar doğru hatta daha kötülerini söylüyorlar" dedi. Yani hocam şunu görmüş oldum ki, Muaviye gibi, hutbelerde İmam Ali ve Ehl-i Beyt"e küfür ettirenlerin soyu tükenmemiş. Bunu Sünnilik adına yapmaları ve Sünniliklerine laf söylememeleri ise akıllara ziyan.

Pakistanlı Sünniler de, (Mevdudi"yi takip edenler istisna diyebiliriz) Araplara benziyor. Ehl-i Beyte, Sünni Türklerin duyduğu şekilde muhabbet duyan ve bunu dile getiren hemen "Sen Şia mısın?" damgasıyla damgalanır.

Arvasi: "Biz Türkler Alevi meşrep Sünnileriz"

Biz Sünni Türkler"in asla tasvip edemeyeceği yaklaşım ise Vahhabiler"in Sünniliği. Kendilerine Vahhabi denilmesini kabul etmeyen ve selefi olarak anılmak isteyen bu insanlar, kendilerini öz ve öz ehli sünnet vel cemaat yolunun takipçisi olarak görüyorlar. Ve bu anlayışta, bizim yani Sünni Türkler"in anladığı anlamda bir Ehl-i Beyt muhabbetine yer yok. Hele Yezit denen kişiyi eleştirmeye kalkışmak, onların gözünde büyük bir cürüm işlemeye eş.

Rahmetli Seyyit Ahmet Arvasi"nin Türk İslam Ülküsü isimli eserinde bir cümle okumuştum ki yıllar önce Sünni Türkleri belki de en güzel tanımlayan cümleydi. Arvasi "Biz Türkler Alevimeşrep Sünnileriz" diyordu. Ki bu ifade meseleyi neredeyse bir cümle ile özetlemiş.

Öyle ballandıra ballandıra Hz. Ali cenklerini dilden dile anlatmak, çocuklarına Hasan Hüseyin ismini vermek, bunlar Türk Sünnilerin işi. Bunu başka bir yerde ben göremedim. Rahmetli Haluk Nurbaki Hocamız gibi Ehl-i Beyt aşkından başı dönmüş değerli insanların, bu topraklardaki Sünniler tarafından tek kalemde "bu adam Şii" diye isminin çizileceğinden emin olunuz.

İran"da iken profesör ve molla seviyesinde Şiilerle görüştüm. Sünni Türkler"in Yezit"e bakışını, Muaviye ve Hz. Ali arasındaki tercihlerini, Ehl-i Beyt muhabbetini, Kerbela"yı, "Düştü Hüseyin atından Sahra-yı Kerbela"ya. Cibril var haber ver Sultan-ı Enbiyaya" diye yadedişimizi dile getirince bana "Sizinle bizim aramızda çok fark yok. Bu anlayış tüm Sünnilerde olsa aramızdaki sorunlar daha kolay hallolur" dediler. Hele on iki imam için "peygamberin torunlarını nasıl sevmeyiz yahu" deyişimi hayretle karşıladılar.

O kadar çok yaşanmış örnek var ki: Biz Türk Sünniler"in diğer Sünniler ile aynı noktada durmadığımızı tüm çıplaklığı ile gördüm. Zaten Yezit"e bile Hazreti Yezit diyen bu yaklaşımın sahibi olsa idik, hangi yüzle Şiilerin ve Alevilerin karşısına çıkıp konuşabilirdik ki?

Biz kesinlikle Arvasi Hoca"nın dediği gibi Alevi meşrep Sünnileriz.

........

Mektup böyle sona eriyor ve bu mektupta İslâm dünyasının niçin mâdun, ezik ve muktedirlikten uzak olduğunu ima eden nice ipuçları saklı.