Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İletişim Şûrası'nda tartışılması öngörülen başlıca meseleler şunlardı: Bilgi edinme hakkı, habercilikte AB standartları, cevap ve düzeltme hakkı, saydamlık, editoryal bağımsızlık, basın dünyasında rekabet şartları, basın ahlâkı, basında çalışanların problemleri, basınla ilgili kanun ve kurumların gözden geçirilmesi.

Dört komisyon halinde düzenlenen şûranın ilk gününde basın komisyonu çalışmalarına katıldım ve basın mensuplarının kendi meselelerine nasıl baktığını ve çözümü nerede aradıklarını kendimce anlamaya çalıştım.

Taleplerin çoğu, problemle ilgili bir kanun düzenlemesi talebi ihtiva ediyordu; bu taleplerin bir dereceye kadar haklılık payı taşıdığı muhakkak; yeni kanunlar çıkarılabilir, mevcutlar ıslah edilebilir; lâkin iletişim dediğimiz süreç, kanun çerçevesine ilâveten meslek ahlâkına (etik) dayalı iç disiplin ve denetim olmaksızın sağlıklı işleyemez. Yukarıda sıraladığım tartışma başlıklarının her biri, bana, esasında meslek ahlâkı ile doğrudan ilgili meseleler gibi göründü. Şüphesiz bizde "basın" diye bir sektör ve bu başlık altında muhtelif sıfatlarla isimlendirilen meslek grupları var; yine hiç şüphesiz meslek ahlâkını hayat felsefesinin bir parçası kılmış basın mensupları da mevcut; ne var ki basın ahlâkı dediğimiz müesseseyi kendi bünyesinde müessir kılamayan bir zenaat dalına "meslek" diyebilmek kolay değil. Meslek ahlâkı, kanunun açık veya müphem bıraktığı konularda bile kanun yaptırımından daha caydırıcı teamüller geliştirebilmelidir. "Meslek"in, para kazanılan iş kolundan farkı burada bence.

Bizde "basın etiği"ne dair kurallar, kanun düzenlemeleri yok değil. Basın kuruluşlarının bu istikamette gelenek oluşturma gayretlerini niçin görmezden gelelim? Problem, aynı basın kuruluşlarının süflî bir içgüdü ile mevcut kuralları ve gelenekleri kötüye kullanmak, işine gelmediğinde yok saymak veya maksadını aşan yorumlarla esnetmek alışkanlığından doğuyor.

Burada söz konusu olan, debbağlar loncası veya tenekeci esnafının meslek disiplininden farklı bir hâdise. İletişim, modern zamanlara mahsus bir sektör, bu sektörde çalışanlar bütün nüfusu etkileyen hadiseleri haber haline getirerek işleme sokarken bilerek veya bilmeyerek felsefi boyutu çok kuvvetli bir faaliyette bulunuyorlar. Basın, kısa bir tarifle "haber"le "gerçek" arasındaki düzenleyici mekanizmadır; haberin gerçekle ilgi derecesini düzenlemek, aynı zamanda her neviden iktidar gücünü düzenlemekle eş anlamlıdır. Tenekeci esnafı meslek ahlâkının kıyısından dolaşmayı tercih ederse kurulu güç ilişkilerini ancak kendi cirmince etkileyebilecektir; ama aynı suiistimâlin iletişim sahasında vuku bulması, basın mensubunu tarihçi gibi, yargıç gibi, bilim adamı gibi doğrudan doğruya "gerçek"le nispeti olan önemli bir meslek zümresi haline getiriyor. Teamülün, kanuna üstün olduğu nokta burasıdır ve bu noktada biz, belirgin bir çoğunlukla satıhta kalan yasallığı, zedelenen ahlâkiliğe tercih etmekle düşkünlük alâmeti sergilemekteyiz.

İletişim Şûrası, en azından sektörün problemlerini birinci ağızdan dinlemek bakımından benim için çok öğretici oldu; sonuç raporunda hangi konulara öncelik verileceğini henüz bilmiyorum ama şu kadarını rahatlıkla ileri sürebilirim: Meslek ahlâkını kendi eliyle inşâ etmiş bir zümre, Devlet Bakanlığı'nın bu konuda önderlik etmesini beklemeksizin kendi meselelerini tabii süreç içinde çözebilirdi. Bu sektörde kötü örneğin iyi örneği geriletmesi, kanuni bir problem değil ahlâki bir meseledir. Meslek ahlâkını haddinden fazla esneterek haksız rekabet ve üstünlük kazananları cezalandırmak maksadıyla yapılan kanuni düzenlemeler,nihai tahlilde meslek ahlâkını taç gibi başında taşıyanların aleyhine tecelli edebiliyor meselâ.

Basının meseleleri kendi boyunu aşan bir özelliğe sahip; kanunla ahlâk arasındaki mesafenin kötüye kullanılmasından doğan sıkıntılar sadece basın âlemini değil herkesi ilgilendiren bir yaygın zaaftır; biraz zorlamayla bu vakıaya, "Türk'ün gerçekle imtihanı" yakıştırmasını bile yapabiliriz. Gerçek karşısındaki her vaziyet alışımız ilk ve nihai planda felsefi ve tabiatiyle ahlâki bir duruştur. Basın dünyası, hırslarımızı, zaaflarımızı, iyimser ve düzgün çehremizi, fırsatçılığımızı, zalimliğimizi diğer kesimlere nispetle daha iri ve net gösteren bir sektör olması bakımından genel ortalamanın dışında değil.

Denizler, dalgalanır da durulur.