Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önce bir tefrik yapalım ve son yıllarda birbirine yapışık gibi duran Ergenekon yanlılığı ile Ulusalcılığı birbirinden dikkatle ayırt edelim.

Gerçek manada Ergenekoncuların aslında Kemalizm, Ulusalcılık, Türkçülük gibi akımları siper edindiği açıktır. Ergenekonculuk bir doktrin değil, iktidarı ele geçirmek ve kullanmak için yapılanmış bir çete; uygun düştüğü için Ulusalcılığı benimsedi. Elbette örtüşen tarafları ayrışanlardan daha fazla; Ulusalcılığın terkibinde dini kenarda bırakırken Türklüğe abanan “Laikçi muhafazakâr” bir kimya var; bu kimya garip bir şekilde dindarlığa, Kürtlere ve hükümete yönelik bir soğukluğu ihtiva ediyor ama bu zümre içinde milli çıkarlar için endişelenen samimi bir kesimin varlığını da kabul etmek gerekir. Ne var ki samimi kitle, ulusalcı çokluk içinde kendilerini ifade imkânından mahrum.

Silvan saldırısı, Cumhuriyet mitinglerinden bu yana ortalıkta görünmeyen Ulusalcıları yeniden görünür hâle getirdi. İnternet vasıtasıya haberleşerek büyük şehirlerde organize gösteriler düzenlendiler. Gösteri demokratik bir hak; eleştirim gösteri hakkına değil, şehit cenazelerine duyulan öfkenin ifade ediliş biçimine. Psikolojik ortam öyle gergin ki, masum protestolar bile kalabalığın ruhu içinde Kürt aleyhtarı bir mahiyete dönüşebiliyor; nitekim bazı taşkınlıklar yaşandı ama neyse ki polisin müdahalesi ile büyümedi.

Silvan’da 13 evladımızı katledenleri bu eylemlerinden ötürü sevinçten baygınlık raddelerine getirecek en sevimsiz gelişme, yurdun pek çok yerinde Kürtlere karşı ulusalcı mahiyette protesto eylemleri ve taşkınlıkların çıkması olurdu. Ulusalcıların içinde de hamiyet duygusunu taşıyanlar da olmalı ki bu tuzağa düşülmedi. Çok daha gergin ve acılı günlerde bile PKK’nın mel’un eylemlerinden ötürü yaygın Kürt aleyhtarlığı yaşanmadı. Bu tecrübenin kadr ü kıymetini bilmeliyiz; kezâ Kürtler arasında da yoğun bir Türk aleyhtarlığından söz edemeyiz. Onca kanlı vakaya, onca gerilime rağmen ezici çoğunluğumuzun sabrını ve vakarını koruyabilmesinin anlamı çok değerlidir.

Ulusalcılar içinde hamiyet sahibi vatanperverlerin varlığını nasıl kabul ediyorsak, Kürtler içinde de hamiyetperverlerin ekseriyette olduğunu bir kere daha hatırlamak, incitici ve kırıcı davranışlardan uzak durmakla mükellefiz. PKK’ya, şiddete ve cinayete hoş nazarla bakmayan Kürtler Türkiye’nin avantajı ve zenginliğidir. Onlar elbette özellikle devletin Kürtlere bakışında ve hakların tanziminde iyileştirici adımların devamını bekliyor fakat kardeş kavgasını tasvip etmiyorlar.

Ulusalcıların müfrit kanadı ile PKK yandaşları arasında ters orantılı bir kader benzeşmesi var sanki. PKK varlığını ancak silahlı eylemle sürdürebildiği için güvenlik güçlerine saldırıyor; Ulusalcılar ise PKK saldırılarını göstererek hükümeti protesto ediyor, adeta bu yolla varlık sebeplerini hatırlıyorlar. Denklem basit; bu mesele çözüldüğünde Ulusalcılar ve PKK taraftarları hızla marjinalleşerek ufalanıp kaybolacaklar; kısaca birbirinden beslenen bu iki topluluk çözümün değil, çözümsüzlüğün bir parçası durumundalar ve muhtemelen kaderleri de aynı olacak.

Bu arada Silvan faciasından sonra bazı liberal yazarların, “Hükümet Kürt siyasetine verdiği sözleri yerine getirmedi; eylemlerin bir sebebi de budur” şeklinde yorum yaptıklarına şahit olduk; bu fikir erbabına göre çözüm, Öcalan’ın bir şekilde affedilerek aktif siyasete dönmesi, KCK sanıklarının salıverilmesi, anayasa çerçevesinde Kürt varlığının kabulü cinsinden tavizlerdir. İçlerinde hayli tecrübeli gazetecilerin de bulunduğu “Kavga istemiyorsan saldırgana itaat et” anlamına gelen tavsiyeler üreten bu topluluk, herhalde Kandil Dağı’nda olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı uçağında da aynı derecede ilgi ve ikrama mazhar olduklarından başlarında “âkil adam” tüyü taşıdıklarına inanıyor galiba. Liberallerin Türkiye’de anayasal düzenin demokratikleşmesinde ve darbe krizlerinde takındıkları tavır doğru ve değerliydi fakat hükümet politikaları üzerinde bir nevi “Liberal vesayet” kurma istekleri dikkat çekiyor ve sevimliyken sevimsizleşiyorlar.

Artık çözümün eskisine göre daha tutarlı ve gerçekçi bir yol haritası var; ilki, saldırganı caydırmak; bunun için gerekirse güvenlik güçlerini reorganize etmek; ikincisi ise demokratik hakların kazandırılmasında kesinlikle tereddüt göstermeden yola devam etmek.

Kriz günlerini sabır, akıl ve emekle geçeceğiz, geleceğimizi yine Kürtlerle aynı yerde, aynı sokak ve mahallede beraber paylaşacağız inşallah.