Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir otobüste veya gemide yolculuk edenlerin, son derece tabii olduğu için farkına bile varmadıkları bir husus vardır. Herkes, yolculuk bitene kadar müşterek bir gaye etrafında zımnî bir beraberlik içindedir.

Bu yüzden aracın arıza yapmasını, kaza geçirmesini, gecikmesini veya yanlış yola girmesini istemez, yolculuğun hadisesiz geçmesini arzu ederler. Yol bitince, geçici ittifak da sona erer. Ta ki bir başka yolculuğa kadar...

Partizanlık veya daha hafif ve mâkul bir tabirle “bir partiye gönül vermek”, otobüs veya gemi yolcularından farklı bir bağlanış ve kimlik cinsi. “Partili”, yolculuk bittiğinde de araçtan ayrılmaz; partisi muhalefette kalsa veya Meclis’e girecek çoğunluğu bulamasa da gönlü onunla beraberdir. Hele o parti bir doktrine bağlıysa, bu aidiyet daha bükülmez bir mahiyet alır.

Genel seçimlerde partili veya partisiz herkes sandık başına gidiyor, şevkle veya öyle uygun gördüğü için bazen de kerhen oy kullanıyor. Bu da çok tabii karşılanması gereken bir süreçtir. Seçimlerde partili olmadıkları halde bir partiyi destekleyenlerden partizanlık veya “partili” davranışı (sadakati) göstermesi beklenemez. Esasen oy verenlerin oy verdikleri partiye sadakat duymak sorumluluğu yoktur. Bilakis partilerin kendi programlarını destekleyen insanlara karşı vaadini yerine getirmek konusunda bir sadakat borcu vardır.


AK Parti ile Türkiye, çok önemli virajlardan, tehlikeli berzahlardan geçti. Öyle zamanlar oldu ki demokratik haklar nizamının ayakta kalması için sağlam duruş gösteren AK Parti’yi desteklemek, pek çok insan için bir borç, bir vatan hizmeti gibi algılandı. İnsanlar bu sorumluluk duygusu içinde, “partili” sadakatini bile aşan bir vazife duygusu içinde sandığa gidip geleceklerine sahip çıktılar. Bu destekte ihlâslı bir niyet vardı ve ülkenin genel dengeleri, demokratik kurumların ayakta kalması ve millet hukukunun zedelenmemesi gibi amaçlara yönelmişti. İtiraf etmek gerekir ki o dönemlerde AK Parti, içinde toplumun yarısından çoğunu taşıyan büyük bir gemiyi andırıyordu. Bu çoğunluğun, parti yöneticilerine gurur ve tatmin hissi verdiği ve bu desteğin ilânihâye devamını arzu ettikleri de tartışılmaz, bu da tabii bir beklentidir.

Tabii olmayan, vaktiyle bu partiyi açıkça desteklemiş olanların gidişat hakkındaki bazı endişelerini seslendirdiklerinde enikonu hırçın bir edâ ile “sadakatsizlik”, hattâ bozgunculukla itham edilmeleridir. Halbuki demokrasilerin diğer bütün rejimlerden farkı, vaktiyle desteklemiş olsun olmasın herkesin, fikir hakkını serbestçe kullanabilmesi ve bundan ötürü kötü muameleye tabi tutulmamasıdır.

İsabetli olsun veya olmasın, tenkit haktır. Bir iktidarı eleştirmek, “Beğenmiyorsan git, kendi partini kur!” veya “Siz galiba siyasetle ilgilenmeye başladınız!” türünden bir nobranlıkla savuşturulamaz. Parti kurmak kadar kurmamak da haktır. Aynen siyasetle ilgilenmek veya ondan uzak durmanın hak olduğu gibi...


Kaldı ki hükümete yönelik eleştirilerin ciddi bir kısmı ideolojik dünya görüşü farklılığından değil, tamamen usûle dair meselelerden kaynaklanıyor. Siyasetimizin ideolojik kutuplar üzerinden sürdürüldüğü uzun yıllar boyunca, siyasette en temel belirleyicinin ideolojik tercihler olduğu kanaati yaygınlaştı. Oysaki benzer dünya görüşüne sahip insanlar arasında özellikle “usûl” bakımından görüş farklılıkları görülebilir. Nitekim hükümete yönelen eleştirilerin en ağırlıklı türü usûl hakkında. Usûl meselelerini ideolojik esasların yanında pek önemsemeyen siyasî kavrayışımız şimdi farklı bir kavşakta ve eğer bu kavşaktan olgunlukla çıkmayı bilirsek, demokratik kültürümüz farklı bir boyutta daha zenginleşmiş olacak.

“Halktan aldığımız yetkiyi 4 yıl kullandıktan sonra seçimlerde yine hesap veririz” yaklaşımı doğru ama vahim derecede eksik bir doğru. İki seçim arasındaki sürede demokratik denetim kurumlarının işleyişini sağlamak ve sonuçlarını olgunlukla karşılamak da hükümetlerin görevi. Siyasi süreç artık sadece iktidar ve muhalefet partileri arasında cereyan etmiyor. Baskı grupları, her neviden sivil toplum kuruluşları kadar tek bir vatandaşın görüş ve eleştirileri bile siyasî süreci bütünlüyor.

Eleştirilere olgunlukla kulak verilirse bu geminin yolculuğuna devam etmemesi için sebep yok. Mesele hükümetin kendisi değil, idare tarzı ve problem çözmekte seçtiği usûl.

Tâbir çok bildik ama tekrarlamanın yeridir: Usûl esastan önce geliyor ve önemlidir. Testi kırılmadan bir kere daha usûl basireti dilemek mevkiindeyiz.