Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Millilik, dünya görgüsü ve bilgisiyle, hakikate saygıyla, reeelpolitikle dengelenmeli. Dünyadan, hatta kendi tarihinden koparılmış bir millilik cereyanı neticede milli rûhu tamamen tahrib eder ve - Allah o günleri göstermesin - günü geldiğinde bayrağı kaldırdığınızda altında kimseleri bulamayabilirsiniz

Türkiye'nin yıllar sonra Dünya futbol şampiyonasına katılması, tabii olarak ülke çapında bir milli heyecan yarattı; ayyıldız gündelik hayatın muhtelif anlarında ve olur—olmaz yerde amblem veya bayrak olarak karşımıza çıkmaya başladı. Şampiyonadan haftalar önce reklamlar ve televizyon programları aracılığı ile "kırmızı—beyaz, Türkiye, Türk bayrağı" gibi motifler genellikle ticari çıkar maksadıyla bol bol tüketildi; Dağ başını duman almış marşı bile çok beceriksiz bir tarzda kupadaki rakiplerimizin ismi geçecek şekilde tornistan edildi. Şarkıcı—popçu takımı, bu finallere mahsus Türkiye şarkısı için birbirine girdi. Bir firma, "biz bilmem kaç yıldır Türkiye için çalışıyoruz" cümlesini reklâm anafikri olarak kullanmaktan bile çekinmedi. Bir başka boya firması "filli boya—milli boya" tekerlemesini kullanarak kırmızı—beyaz teması üzerine yoğunlaştırılmış yeni bir kampanya açtı ve en nihayet umulması gereken bir başka gelişmeyle işin suyu çıktı: Bir şarkıcı—artist hanımın televizyon programında ayyıldız amblemi işlenmiş balonları rastgele bir refleksle tekmelemesi veya ayağının ucuyla itmesi basın tarafından abartıldı; savcıların bayrak kanununa muhalefetten soruşturma açtığı yazılıp çizildi, ardından "ay valla öyle bir kasdım yoktu" savunmaları vs... <br><br>Milli heyecanın mâkul görülmesi gereken bir ölçüsü var elbette. Bu memleketin Maocusu bile genetik şifrelerinde "millici" karakter taşır (örneğe hâcet var mı?); millet olarak batı karşısında muadil pozisyonumuzu kaybettiğimizden bu yana millicilik biraz da komplekslerimizi besleyen bir ortak tutum olagelmiştir. Gündelik politikada milliyetçilik hâlâ geçer akçedir ve partilerimizin mühim çoğunluğu, en azından kalabalık karşısına çıktıklarında milliyetçi bir diskur kullanırlar. Millici tabiatımız elbette bu şampiyonluk münasebetiyle öne çıkarılacaktı ve öyle oldu. <br><br>Milli semboller, endüstriyel batılı toplumlarda bizim için taşıdıkları anlamdan farklı bir muhtevada algılanıyorlar; meselâ Amerikan veya Britanya bayrağının desenlerini taşıyan bir mayo üretmek veya o mayoyu giymek oralarda tabii karşılanabiliyor; belli ki bizim ayyıldız'a atfettiğimiz değerler silsilesi, onlar için birer milli sembol olarak aynı anlamı taşımıyor. Öyle olduğu içindir ki kırmızı balonun üstüne beyaz boyayla ayyıldız amblemi basıp televizyon stüdyosunun içinde bunlardan yüzlercesini doldurduğunuzda ülkenin milli birlik ve beraberliği de kendiliğinden tehlikeye girmiş oluyor. Balondur bu, olmadık zamanda patladığında veya programa katılanlardan biri şöyle ayağının ucuyla itiverdiğinde ne olacak? <br><br>Milliyetçilik duygusunun bir şekilde dengelenmesi, her işin tadında ve kıvamında bırakılması gerek; tabii en başta devletin böyle bir dengelemenin zaruretini farkedip, o gayeye hizmet etmesi lâzım; halbuki devlet yönetiminde gösterilen zaaflar, bizde hep millici politikalar üzerine abanarak telafi edilmeye çalışılır ve elbette bu arada kantarın topuzu kaçıverir. Milliyetçilik duygusunun dengelenmesi, herşeyden evvela insanın veya toplumun kendiyle, kendi değerleri, gücü, mukaddesatı ve milli nitelikleriyle barışık olmasını gerektirir ve ancak o zaman millilik dahi tabii kıvamına kavuşur. Yıllardan beri çok kötü yönetilen bir ülkede yönetimin dikkat çelmek için milli sembollere gereğinden fazla yüklenmesi beklenen bir neticedir. Millilik vasfına bu derece yüklenmenin en kötü neticesi ise bir yerden sonra "millilik ve milliyetçilik" hislerinin dumûra uğrayarak dejenereleşmesidir. Geçenlerde bir yazar "vatan, millet, Sakarya" edebiyatının alay makamında kullanılmasından acı acı yakınıyordu ama kabul etmek gerekir ki biz "vatan, millet, Sakarya" kalıbını yerli—yersiz her yerde, gereğinden fazla ve ölçüsüz derecede tükettiğimiz ve hatta köpürttüğümüz için bu acı sonucu ellerimizle hazırlamıştık. Çocuklarımıza ve gençlerimize Milli Mücadelemizin dünya tarihi içindeki yerini ve önemini anlatırken mübalağaya kapıldığımız gerçeğini kabullenmek yerine gençlerin "vatan, millet, Sakarya" üçlüsü ile dalga geçmesini ayıplamak doğrusu pek de gerçekçi olmuyor. Bu garip tutumun son misalini Milli Eğitim Bakanlığı daha birkaç ay önce vermedi mi? Türk tarihinin cumhuriyetle başladığını ileri sürmek, aynı abartı rûhunun bizde hâlâ dipdiri yaşadığını göstermiyor mu? Hep öyle olmadı mı? Dün Lozan muahedesinde aldığımız neticeyi gereğinden fazla abartıp tenkid yollarını örterek fetiş haline getirdik; bugün, milli futbol takımımızın başarısız çalıştırıcısını korumak için aynı mealde bir "milli kenetlenme" kampanyası başlatılmış görünüyor. <br><br> Millilik, dünya görgüsü ve bilgisiyle, hakikate saygıyla, reeelpolitikle dengelenmeli. Dünyadan, hatta kendi tarihinden koparılmış bir millilik cereyanı neticede milli rûhu tamamen tahrib eder ve —Allah o günleri göstermesin— günü geldiğinde bayrağı kaldırdığınızda altında kimseleri bulamayabilirsiniz. <br><br><b>AKLINIZDA BULUNSUN</b><br><br>YİNE DERGİLER, YİNE DERGİLER<br><br>Dergiler, bahsedilmeye değer şeyler; kitap haline gelmek fırsatı bulamayan kabiliyet pırıltılarının ve emeklerin bir araya gelip nice meşakkat ve masrafla okuyucu huzuruna çıktığı mekânlar. Hele Anadolu'da "dergi olmak" dâvâsını ısrar ve aşkla sürdüren dergilerden bahsetmemek hiç olmaz. <br><br>EMANNAME <br><br>Seyahat ve kültür dergisi; çiçeği burnunda, fırından henüz yeni çıktı ve Eman Turizm şirketi adına yayınlanmaya başladı. Eman Tur, meraklılarına Osmanlı coğrafyasında kısa süreli kültür gezileri düzenlemesiyle şöhret yapmış bir şirket. Derginin yayın koordinatörünü tanırsınız: Haluk Dursun. Şimdiki zamanların Evliya Çelebisi unvanıyla anılmaya lâyık belki de en önemli kültür ve kalem adamı. Dergide Haluk Dursun'un nefis bir yazısı var: "Çıkayım gideyim Urumeli'ne. Hemen tamamı yazarları tarafından çekilmiş birbirinden güzel fotoğraflarla parıldayan çok güzel seyahat yazılarının yer aldığı bu dergi kaliteli baskısı ve kağıt kalitesiyle kısa zamanda bir "prestij" yayını olmaya aday görünüyor. <br><br>Hoşgeldin Emanname; ömrün uzun ve bereketli olsun. <br><br> Tel: 0212 235 3853 / [email protected] <br><br>NATIONAL GEOGRAPHIC TÜRKİYE <br><br>National Geographic'in Türkiye baskısını herkes gibi ben de iyimser bir merakla bekliyordum; beklentilerim önemli oranda karşılığını buldu. Benzerini bir başka dergide bulamayacağımız fotoğraflar, konular, haritalar, illüstrasyonlar ve makaleler şüphesiz Türk okuyucusu için bir kazanç. Ne var ki derginin yayın politikası, maalesef Bilim ve Teknik dergisinde olduğu gibi inanca taalluk eden konularda en azından itinasız ve spekülatif bir çizgiye oturmuş gibi görünüyor. <br><br>İlk sayısından beri abonesi olduğum bu dergi, son iki sayısından beri Orhan Pamuk'un yazılarına da yer vermeye başladı. Beğenen okusun ama böyle bir dergide, bostancıya tere satar bir eda ile Türk okuyucusuna İstanbul'u anlatan ve ne yazdığından ziyade temsil ettiği şeylerin öne çıkmasına engel olamayan bu yazardan hoşlanmıyorum ve bu yüzden aboneliğimi tazelememeye karar verdim. <br><br> Tel: 0212 630 1700 / www.nationalgeographic.com.tr <br><br>DİYALOG AVRASYA DA'nın altıncı sayısı çıktı. Genel yayın yönetmenliğini Mustafa Armağan'ın üstlendiği DA, uluslararası düşünce ve kültür yayınları arasında Asya ve Türklük dünyasına hitab eden ve içindeki her yazıyi Latin harflerine ve Türkçe'ye ilaveten Kiril alfabesiyle düzenlenmiş Rusça metinle yanyana sunan dikkat çekici bir yayın politikası izliyor. Türk aydınlarının pek ilgilenmediği ama daha ziyade bilmediği bir boyuttan ve âlemden bahis açan DA dergisi üç ayda bir yayınlanıyor. <br><br>Tel: 0212 232 1751 / www.da.com.tr / [email protected] <br><br>IRMAK <br><br>Sakarya'da yayınlanan bir kültür ve sanat dergisi; 2. yaşına bastı ve 17. sayısına ulaştı. Arkasında ciddi ve genç bir kadro olduğundan olsa gerek vaktinde ve aynı kalite çizgisinde çıkmaya devam ediyor. Sayfa tertibi ve grafik düzenlemesi hayli ince bir zevki aksettirmekte. <br><br>Tel: 0542 643 7091 / [email protected] <br><br>GENÇ ADIM <br><br> Yıl 7, sayı 17. KSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinin emek ve katkısıyla Kahraman Maraş'ta yayınlanıyor. <br><br>[email protected]