Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, mûzip ve hiperaktif bir çalışkan çocuk edâsıyla ayaküstü ha bire espri patlatarak muhalefet yürütme tarzı hayal kırıklığı sınırlarını zorluyor.

Bursa’da bir işçi hanımefendinin yüzüne karşı söylediği, “Biz sizi çok severdik ama...” cümlesiyle başlayan eleştirisi, Kılıçdaroğlu’nu güç durumda bıraktı. Bu gidişle, yeni anayasa çalışmaları kapsamına, “Siyasi muhalefet, demokratik bir lâzıme olarak kendi ağırlığını nasıl kontrol edebilir” faslını da ilâve etmek gerekecek ve hâliyle, eğer çıkmaz ayın son Çarşambası’na yetiştirilebilirse yeni anayasamız, ancak mevzuat ciltlerini hatırlatan kalın bir külliyat halinde basılabilecek.

Başbakan, uygun gördüğü aralıklarla kamuoyunun önüne köpüklü tartışma konuları yuvarlarken muhalefetten beklenilen kısaca, “Lütfen sadede gelelim ve ciddi olalım” çıkışı olmalıydı; eminim ki böyle bir tutum, Kılıçdaroğlu’nun tam da murad ettiği gibi Başbakan’ı hayli müşkil bir mevkide bırakırdı. Kılıçdaroğlu kolay ve ucuz yolu seçiyor kendince sevimli bulduğu karşı esprilerle siyaset yaparken iktidar yerine kendini zora sokuyor. Meselâ, “Bence kanal sahibi dizide Sayın Başbakan’a da bir rol vermeli. Belki dizinin izlenirliği daha çok artar. Kanun çalan kişi rolü uygun olabilir kendisi için.” şeklindeki karşı esprisi, komik olmadığı gibi ayrıca böyle lâf atışmalarına bayılan Başbakan’a altın tepsi içinde, “Dizide Kanuni olmaya itirazım yoktur, Sayın Kılıçdaroğlu da dizi karakterlerinden kendine münasip bir rol beğensin” cevabı patlatmak fırsatı sunmuş oluyor. Bunlar sudan işlerdir ve ülkenin başbakanı ile muhalefet lideri el ele vererek dizinin yapımcılarına olağanüstü değerde bir reklâm ikramı sunmaktadırlar.

Muhalefetin, iktidara nazaran daha düşkün profil gösteren bu durumunu vaktiyle Sayın Arınç, “Rabb’im verdikçe veriyor” vecizesiyle tesbit ve tes’id etmişti. Eğer muhalefet bu tarz siyaset üretmekte kararlı ise âcilen kıymetli komedyen sanatkârımız Cem Yılmaz’ı siyâsete ısındırarak sözcü yapmalı veya Katolik nikâhlarında hep söylendiği gibi ebeddiyen susmalıdır (Şaka şaka!).

Öteki muhalefet partisinin sözcüsü ise bana, her seyredişimde başarısız komedyenlerin iç burkucu hâlini hatırlatıyor. Yapandan başka kimsenin gülmediği espriler vardır hani, öyle. Mizah müthiş bir muhalefet silâhıdır, bunu hep savundum ama gerçekten komik olmak ve muhteviyatında yoğun derecede zekâ barındırmak kaydıyla.

Pratikte başımıza gelen budur; muhalefet sözcüleri, hazırcevap, muzip (!) ama kötü esprileriyle hükümetin bilcümle yapıp ettiklerine bir nevi meşrûluk ikram etmekte. AK Parti içinde Başbakan’ın kendi semâsında tek yıldız gibi hükümfermâ olmasının ve kendisi için bile tehlikeli derecede yüksek bir özgüven sınırına dayanmış olmasının yan sebeplerinden biri bu bence; muhalefet, hep “...mış gibi” yapıyor ve bu durumda ahali, “Yahu bu muhalefete devlet emanet etmek iyi bir fikir gibi görünmüyor; yine işbaşındakilerle yola devam etsek iyi olacak” fikrinde karar kılıyor.

Okullara kıyafet serbestîsi getirdiği için hükümeti sıkıştırmayı düşünürken kurduğunuz en iyi cümle, “Tek tip kıyafet çocukların kendisini eşit hissetmesiydi. Kim fakir, kim zengin belli olmazdı. Bir çocuk her gün ayrı bir markayla gelecek, bir de öbür çocuğu düşünün. O çocukların psikolojisi bozulacak” ise durum hakikaten vahim demektir.

Bizde âdettir, genellikle uzun ömürlü iktidarları, “ABD’nin, AB’nin, dış güçlerin tasarımı” diye nitelerler; acaba diyorum, muhalefet dahi bazı iyi saatte olsunlar odaklarının tasarladığı bir mimari olabilir mi?

Ne demişti Arınç, “Rabb’im verdikçe veriyor!” Öyle vallahi!