Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bizim kadar karpuzla samimiyet kesbetmemiş, onu yaz mevsiminin ayrılmaz bir parçası haline getirmemiş toplulukların neler kaybettiğini düşünerek halimizden hoşnutluk duyabiliriz; karpuz gerçekten bir nimettir; bolluğundan ve ucuzluğundan ötürü farkına varamadığımız bir nimet.

Karpuz hiç olmayabilirdi ve biz karpuz diye bir şeyin varlığını hiç bilmeyebilirdik ki o zaman ne bilmediğimizi de bilmiyor olurduk. Ne bilmediğimizi bilmemek, bana hep sırlı kapıların paslı kilidi gibi görünmüştür; bu durumda neyi bilmediğimizi bilmek de irfânın ilk, belki en mühim basamağı haline geliyor.

Eskiden karpuz sevmezdim, onun için karpuzun hiç yaratılmamış olduğu bir dünyanın neye benzediği pek ilgilendirmiyordu beni. Damak zevkim yaz meyveleri içinde daha ziyade üzüme yatkındır ama senelerle birlikte zevkler de değişime uğruyor; sıcak yaz aylarının en besleyici, yan etkisi en az olan, susuzluk giderici ve ferahlatıcı meyvesi karpuzdur elbette. Ucuzluğu da cabası. Şu günlerde kilosunun ikiyüzelli bin liraya kadar düştüğü hesaplanırsa, zengin sofralarından fukara öğünlerine kadar herkesin bölüştüğü bir lezzet. Hazretin demokratik bir tabiatı bile var!

Üstelik bizde karpuzun folkloru da vardır. Sırf yaz mevsimine mahsus olmak üzere mahalle aralarında derme çatma karpuz sergileri açılır ve genellikle muvakkat işlerle geçim derdini çözmeye çalışanlar karpuzculuğa başlarlar. İnşaat iskelelerinden artakalmış beşe on kavak, eğri-büğrü kalıplık çam keresteleri planya tezgahında şöyle bir sildirilip, eşin dostun yardımıyla iki saat içinde Nasreddin Hoca"nın türbesini andırır bir "alaçık" çatılıverir. Karpuzlar güneşte mayışıp kalmasın diye üstü hasır kilimlerle veya ucuzundan kaplama malzemesiyle kapatılır. Karpuz sergisi açılacak yer enli tahtalarla bir sedir boyu çerçevelendikten sonra dibine ot-saman yayılır. Derme çatma bir sehpa eskisinden terazi altlığı ve para koymaya mahsus çekmece uydurulur ve serginin arka taraflarından bir yerde, karpuzcu esnafının gecelemesi için yer yatağı serilecek bir köşe ayrılır. Müessese artık hizmet vermeye hazırdır. Adana"dan, Tarsus"tan, Diyarbakır"dan mal taşıyan karpuz kamyonları çevrilerek pazarlığa oturulur; fiyatta anlaşıldıktan sonra kamyon serginin önüne çekilip "atma-tutma" usûlüyle yük tezgâha indirilir; bu esnada yere düşüp de dağılmadan kalabilmiş parçalar bir kenara ayrılır ve yorgunluk atmak için kırık karpuzların göbeği çıkarılarak âfiyetle yenir.

Karpuzlar genellikle bir tarlanın mahsulü olduğu için aralarında kalite itibariyle büyük fark görülmez; iyiyse iyi, kötüyse kötüdür ve bir kamyon dolusu kabak karpuzu binbir müdâna ve hile ile -üstelik büyük çoğunluğu konu-komşu olan- müşteriye satmak olacak iş değildir. "Rengi biraz pembe gibi duruyor ama tadı şeker gibi, istersen bir dilim keseyim de bak!" terânelerine kimse aldırış etmez. Karpuzun illâ ki kan gibi kırmızısı, bal gibi tatlısı ve göl gibi sulusu makbuldür. Bu yüzdendir ki karpuz sergisinin görünür yerine, -besmele, müşteri velinimetimizdir, teklif etme veresiye-dost kalalım ölesiye" gibi esnaf vecizeleriyle birlikte irice bir tabağın içine kesilmiş kan kırmızı karpuz resmi de asılır. Karpuzcular genellikle yüzde yüz kâr haddiyle çalışırlar ve herkes bu ticareti olgunlukla karşılar: Firesi çoktur, nazlıdır, vakti geçince çekirdeklerinin etrafı boşalıp suyu çekildiği için topluca elde kalma tehlikesi vardır.

İkindi saatleriyle birlikte karpuz sergilerinde hareketlenme başlar. Etraftan rahatlıkla duyulabilecek volümde müzik yayını yapmak, olmazsa olmaz cinsinden bir şarttır. Günün moda şarkıları, oyun havaları lâkin illâ ki "Müslüm-Orhan-Ferdi" triumvirası, sokağın bir köşesine sıkışmış sergiden mahalleye doğru feryad edip dururlar.

Ağustos başları kavun zamanıdır, karpuzların suyu çekilmeye başlamıştır artık. Eylüle kadar kavunla idare edilir. Bu arada kazancına kanaat etmeyen bazı sergi sahipleri, "korsanlama" usül ile etraftaki manav ve bakkalların, seyyar satıcıların homurdanmasına aldırış etmeksizin domates, patlıcan, biber de satmaya da yeltenirler.

Gece, sokaklarda el ayak çekildikten sonra teybin düğmesi kapatılıp tavandan sarkıtılmış ampüllerle neredeyse bir lunapark cıvıltısı verilmiş sergi toplanmaya başlanır. Kavun-karpuzun üstü bir kilim veya hasırla örtülür, arka taraftaki yer yatağı açılır, günün muhasebesi yapılır ve serin efiltilerinin değip geçtiği bir yaz gecesinde karpuzcu uykuya yatar.

Güz soğuklarıyla birlikte elde kalan mal, "kabala" fiatına birilerine devredildikten sonra alaçık sökülür; tahtaları, gelecek sezon için münasip bir yere istiflenir ve bir başka işin peşine düşülür: Seyyarlık mıdır, hurdacılık mı, kim bilebilir?

Süpermarketlerin bile mevsime uygun tarzda bir köşede "karpuz reyonu" açarak, bizim karpuzcu esnafının iki kuruşluk rızkına göz diktiğine bakılırsa, karpuz sergileri de tez zamanda "folklor" boyutunu kaybederek mahalle hayatından çekilecek demektir. Bu durumda akşam eve giderken karpuzcuya uğrayan aile reislerinin de gözüne kestirdikleri karpuzları şaplaklayarak, "iyi mi bunlar" diye kendince kalite testi yapması, buna mukabil karpuzcunun konuyu bir nâmus meselesi haline getirerek, "kan gibi çıkmazsa para yok; nah keserim bu bıyıkları kökünden ben" diye efelenmesi tarih olacak demektir.

Başa dönelim, karpuz hiç olmayabilirdi ve biz belki de karpuzdan çok daha güzel meyvelerin veya nesnelerin varlığını hiç bilmemekteyiz; bizim kadar karpuzla samimiyet kesbetmemiş, onu yaz mevsiminin ayrılmaz bir parçası haline getirmemiş toplulukların neler kaybettiğini düşünerek halimizden hoşnutluk duyabiliriz; karpuz gerçekten bir nimettir; bolluğundan ve ucuzluğundan ötürü farkına varamadığımız bir nimet.

Bunca karpuz medh ü senâsının üstüne bir karpuz kesilir artık; lâkin özellikle gençlerin kulağına küpe olsun diye tembihlemek isterim ki hazretin kesildikten sonra buzdolabında soğutulmuşu hiç de makbul değildir; mübareği dilimledikten sonra tabakla güneş gören, o da olmazsa rüzgârlı bir yerde beş on dakika kadar bekletmek, tabii soğukluğuna erişmesi için yeterli olacaktır. Günün öğünü şöyle: İki dilim karpuz, iki dilim ekmek, kibrit kutusu kadar az tuzlu peynir ve yanına bir adet yeşil biber.

Hakiki zenginlik, biraz da el altında duran harcıâlem şeylerin kadrini yeniden keşfetmektedir.

Âfiyet olsun!

TÜRK DOSTLARINA HABER BÜLTENİ:

EMİRDAĞ"IN ARDI SELVİ SIRASI

Anadolu"nun musiki coğrafyasında şaşırtıcı Kaf dağları, Çin ü Maçin ülkelerinin varlığından haberdar mıydınız? Bazen bir nehir yatağı boyunca uzanıp söğüt gibi yeşillenen, bazen birkaç yolun kavuştağında düğümlenerek top top çiçeklenen türkü vadilerimiz vardır bizim. İşte bu türkü kavuştaklarından biri de Afyonkarahisar iline bağlı Emirdağ kazasıdır. Derûnunda yaşayanlardan ziyade gurbetçileriyle ünlenen Emirdağ"ın musiki vadisinde sergilediği zenginlikleri derlemek, değerli halkiyatçılarımızdan Ömer Faruk Yaldızkaya"ya nasip oldu. Belçika"da yaşayan Emirdağlılar tarafından yayınlanan "Emirdağ Türküleri" isimli derleme çalışması 34 türkünün söz ve notasına ilaveten, yöre müziği hakkında etraflı bilgiler de ihtiva ediyor. Her yönüyle kutlanmaya lâyık bu araştırma, türkü dostları için paha biçilemeyecek bir değerdir. Daha nice başarılı esere imza koyması dileğiyle Ömer Faruk Yaldızkaya"yı tebrik ederim.

(Bilgi için adres: 259. sok. Nu: 6/1, D: 5, Tara Apt. Bornova /İzmir)

DOST İLE DEMLER:

DİKKAT, BU ALBÜMDE BOŞ YOK!

Yukarıda bahsettiğim Kaf dağlarından biri de Sivas, Malatya, Elazığ, Erzincan arasında kalan Arguvan mıntıkasıdır ki türkü dostları kısaca "Arguvan ağzı" derler. Ses ve saz sanatçısı Muharrem Temiz"in Kalan Müzik firmasından "Dost ile Demler" adını taşıyan bir albümü çıktı geçenlerde. Eğer Arguvan ağzının tadını almışlardan iseniz rahatça iddia edebilirim ki bu albümde boş yok. Temiz, sade ve samimi bir üslubu var Muharrem Özkan"ın; dinledikçe alışkanlık yapan duru ve yakıcı bir okuyuş. Bilebildiğim kadarıyla Muharrem Temiz"in daha önce yine Kalan Müzik"in yayınladığı "Arguvan Deyişleri" ve Cengiz Özkan"la birlikte yaptığı "Yare Dokunma" isimli iki albümü daha bulunuyor ve bu albümlerden her biri son albüm kadar medhe lâyık eserlerle dolu. Ağzına, diline, gönlüne sağlık Muharrem Temiz kardeşim; teşekkürler Kalan Müzik, Hasan Saltık ve bu güzellikleri ortaya koymak için emek verenler: Sağolun!