Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Merkeziyetçilikle mahallîlik arasında medenî erişkinlik çerçevesi içinde denge kurmayı beceremediğimiz için devletin muhafazakâr kanadı merkeziyetçi mevziileri inat ve ısrarla savunuyor.

"Merkeziyetçilik kötüdür, mahallîlik iyidir" yaklaşımı, tersi kadar basit ve iptidai. Dengeden bahsediyoruz. Sert merkeziyetçiliğin mahzurlarını, serbestiyetçi mahallîlilikle dengeleyemezsiniz; bunlar birbirini nakzeden değil, tamamlayan idarî yaklaşımlar. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı"nın "Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması kanunu"nu veto etmesini, esas itibarıyla isabetli, gerekçeleri bakımından yanlış buluyorum. Mahallî otoriteye devredilen yetkinin günün birinde türban yasağını delmek için kullanılabileceği vehmi, esası usulden bozuyor.

Merkeziyetçi idare tarzını tenkid edelim fakat mahallî planda merkezî yetkileri "medenî kemâl" ile kullanabilecek beşerî zenginlik ihdas edip edemediğimizi de gözden kaçırmayalım. Aksi takdirde merkezden mahalline devredilmiş yetkilerin, şurada burada mahallî derebeylik özentilerini kışkırtması kaçınılmaz olur. Daha açık konuşmak gerekirse memleketin bir yerinde verimli sonuçlar doğurabilecek bir yetki devri, bir başka yerde pekâlâ vahim sıkıntılar yaratabilir. Hemen akla gelebilecek zannın aksine üniter yapıyı tehdid eden bölücü eğilimlerin cesaret bulmasından da ötede nüfusumuzun siyasî, idarî ve demokratik kültür bakımından henüz arzulanan yere gelmemiş olmasına dikkat çekmek istiyorum.

Mahallî basını ele alalım meselâ; mühim göstergedir. Mahallî matbuat, mahallin talebiyle değil, mahallî esnaftan bir kısmının inisiyatifi ile vücut bulmuş bir kurum olarak satış ve reklâm gelirlerinden ziyade resmî ilânların yüz suyu hürmetine ayakta durabiliyor: Tirajlarıyla belde nüfusu arasında vahim bir dengesizlik vardır; pek az okunurlar ve doğrusu okunmaya lâyık pek az haber ve yorum üretebilirler. Profesyonel meslek erbabı çalıştırmaya güçleri yetmediği için profesyonel birikime sahip olamazlar. Bu gibi gerekçelerle yöredeki idarecilerle ve güç odaklarıyla iyi geçinmek zorunda kalırlar ve ancak vahim menfaat çatışması vukuunda sert muhalefete yönelebilirler. Öyle ki günün birinde mahallî gazetelerin tamamı yayın hayatına son verse, bu durum belde sakinlerinin gündelik hayatında pek az dalgalanmaya sebep olur. Buna mukabil partilerin mahallî temsilcileri halkın talep ve tenkidlerini yukarılara aksettirmek bakımından daha tesirlidir. Netice itibarıyla mahallî basın, taşra hayatında aslî değil figüratif veya fer"î unsurdur. Aynı durum, seçimle işbaşına gelen mahallî kurullar için de geçerlidir ve bu kurullarda kimlerin görev aldığını, görevlerinin ne olduğunu ve işlerini hangi kalitede başarabildiklerini belde sakinlerinden % 99"u bilmez. Bu gibi göstergeler ise idarî, siyasî ve hassaten demokratik kültürün, mahallinde lâyıkı veçhile çiçeklenip geliştiğine işaret etmiyor bana göre. Sivillik, bırakınız taşrayı, ülkenin büyük şehirlerde, sanayileşmiş ve gelişmiş bölgelerinde bile demokratik kültürün tabii bir tezahürü haline gelemedi. Bizde sivillik, (Batı"da var, bizde olsun; ayıp olur) gerekçesiyle ve aynen mahallî gazeteler gibi devletin önayak olmasıyla ihdâs edilmiş alandır, mahallinde talep edildiği için kamudan tırnak zoruyla sökülüp kazanılmış bir hak değildir. Nitekim reddedilen kanun da mahallî taleplerin değil, merkezî otoritenin bir tasarrufu olarak gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı"nın gerekçesi sağlam olmasa da kanunun yeniden görüşülmesi bir fırsat gibi değerlendirilmeli bana göre; belirli süreler için pilot bölge uygulaması düşünülebilir meselâ; günü geldiğinde uygulamanın müsbet ve aksayan tarafları yeniden gözden geçirilebilir.

Önemli bir konu; aceleye gerek yok, hele inada hiç!