Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hukuka aykırı ama kanunlara uygunmuş; öyle diyorlar.

Bu tesbit, Türkiye'de hukuk devleti kavramının başına gelen bütün trajedileri kapsıyor: Hukuka aykırı ama kanunlara uygun!

Hepimiz, bu ve buna benzer "ârıza"ların çıkabileceğini öngörüyorduk; hamle YSK'dan geldi. İçlerinden bazıları, daha önce aynı kanuni durumda bulunan BDP'li vekillere "Sen vekil olamazsın" deniliyor şimdi. Öfkelenmek için BDP'li veya Kürt seçmen olmaya lüzum yok, biraz insaf sahibi herkes bu kararı beğenmedi.

YSK ise bombanın pimini çekip hükümetin kucağına bıraktı.

Bu garip ama bir o kadar çılgın durum, ârıza çıkarmaya teşne merkezî bürokrasimizin "BDP aleyhtarlığı" olarak yorumlanabilir mi? Zannetmem; hukukumuz hem bağımsız hem de tarafsızdır ve asla duruma göre karar vermez. En azından kitaplarda öyle yazıyor. Evet, bu durum BDP veya doğrudan Kürt aleyhtarlığı olarak yorumlanamaz ama fiilen en çok BDP'yi hoşnut ettiği gerçeği de gözardı edilemez.

BDP, siyasetini krizden üreten bir parti; böylesi krizler BDP'ye enerji, sinerji, heyecan, yaşama zevki ve saadeti veriyor. Şimdi yine "Bakın bize ne akıl almaz engeller çıkarıyor, Kürt halkının seçilme hakkını nasıl baltalıyorlar" diye sızlanacaktır ve yerden göğe haklıdır bu noktada.

Niçin haklı olduklarını Deniz Baykal gayet isabetli değerlendirmiş; diyor ki: "Herkes planlamasını ona göre yapmış. Adaylıklarını ona göre ilan etmiş. Türkiye'de zaten bir baraj problemi var. Baraj problemini aşabilmek için insanlar bağımsız aday olarak ortaya çıkıyorlar. Şimdi bağımsız adaylıkları birden bire, adaylıkları yenileme şansı da yokken, geçmişte de bu insanlar seçilmiş ve halen de bir kısmı milletvekili olarak görev yaparken, 'siz artık milletvekili olamazsınız' diye geri çevirmek adaletle, hakşinaslıkla, hukuka saygıyla, devletin sürekliliğiyle, geçmiş uygulamaların tutarlılığıyla izah edilebilir bir durum yaratmıyor."

Yeri gelmişken söyleyim, Sayın Baykal'ın YSK kararını, üstelik gayet demokratik ve hukuka uygun bir mantıkla eleştirmesi hayra alâmettir; zira 2007'deki şu meşhur 367 krizinde AYM'yi açıkça tehdid etmiş ve karar da -ne tesadüf!- tehdid istikametinde çıkmıştı. Bu tehdide karşı AYM'nin hâlâ duymamış gibi davranması pek câlib-i dikkat bir keyfiyet olarak yerinde duruyor.

Fiilen BDP açısından birşey değişmez; veto edilen adaylar yerine yenisi gösterir, daha büyük oy oranlarıyla yine mecliste grup kurarlar, fakat gadre uğradıkları yolunda kamuoyunda yerleşik bir kanaat vardır; önemle ilâve etmeliyiz ki bu kanaat hukuka uygun fakat yürürlükteki kanunlara aykırıdır.

Kızıyorlar, haklılar ama daha derinlerde bu karardan hoşnut olduklarını tahmin ediyorum. BDP bu şekilde milyonlarca lira harcamakla başaramayacağı bedava bir seçim kampanyası ve propagandası fırsatı buldu; değerlendireceklerdir. ABD'nin Ankara büyükelçisi bir kere daha, "Bu ne perhiz ne lahana turşusu" diyerek mutsuzluğunu belirtirken AB, "Siz kiim, demokratik standartlar kim be yav!" diye dalgasını geçecek, sınır tanımayan hoşnutsuzlar kulübü Türkiye'ye işaret parmağını sallayarak ağzımıza biber sürecektir. Bu noktada çelmeyi, hükümet yemiştir ve "müstehaktır" diyesim geliyor.

"Hukukla kanun çatışırsa ne olur?" sorusunun cevabını artık hepimiz biliyoruz. Kanun, -eğer yakalarsa- hukuku döver; hukuk daha sonraları toparlanıp kanunu çıktığına pişman ederse de dar günde atı alan Üsküdar'ı geçmiştir.

Acaba diyorum, şu kanuna uygun ama hukuka aykırı kararı eleştirmek için tutup BDP'ye mi oy versem? Fesübhânallaah!