Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

* Muhafazakarlığı nasıl tanımlıyorsunuz?*

Biraz latife gibi görünecek ama "yerine ve zamanına göre değişir" demek durumundayım. Muhafazakarlığın batılı ülkelerdeki kapsamı ile bizdeki anlamı farklı muhtevalara sahiptir. Hatta bize yönelik tariflerde bile tek "tarife" üzerinde ittifak temin edilemez; "sağcılık" gibi bir şey. Bizim en derin problemimiz burada zaten; "lugatimiz yok" derken kasdedilen mânâ bu. Lügat nesiller arasında bir ittifaktır ki son tahlilde sağduyuyu temsil eder. Burada vereceğim herhangi bir muhafazakarlık tarifi, mesela Bülent Ecevit'in muhafazakarlık anlayışı ile benim yaklaşımımı aynı anda ihtiva etmez. Biz her yeni durumda ve yerde özel tarifler yapmak zorunda kalmış bir bahtsızlar topluluğuyuz; yoksa sohbete bu sualle başlamazdınız!

* Muhafazakar siyasi düşüncenin, Türkiye Siyasal Tarihi içerisindeki konumu / etkinliği hakkında ne düşünüyorsunuz?*

Bu tesir son derece bariz ve derindir çünkü bizde muhafazakarlık, batılılaşma tesirlerinin görülmeye başlamasıyla hissedilen ve özel bir kalıba dökülen bir tepki olarak doğdu. Devlet seçkinleri, halkın hayat tarzını ve temel değerlerini değiştirmek için yüklendikçe gösterilen tepkinin adına muhafazakarlık denildi. bu çerçevede muhafazakarlık, batıdaki çerçevesinden farklı bir seyir takib etmiştir. Mesela Edmund Burke, Fransız İhtilali'nin getirdiği hafiflikler hatta zıpçıktılıkları eleştirirken muhafazakardır ama onun Anglo-Sakson siyaset geleneği içindeki yeri muhafazakarlık kavramıyla değerlendirilemez. Keza Balzac da öyle. Balzac bir Fransız için her zaman Balzac'tır; bizde Fuzuli'nin, Cevdet Paşa'nın müsbet vasıflarından bahsetseniz en azından içimizden bazı akılsızlar çıkıp sizin çağdaşlığa yan durduğunuza hükmedebilirler.

Biz eni-konu kültür ihtilali geçirmiş ülkenin çocuklarıyız. Tabii değişim ve dönüşümden farklı ve daha şiddetli dozda zerkedilen bir kültür ihtilalidir bu. Kuşaklar arasında sağlıklı irtibat kurmak gerektiğinden bahsedenlerin suçlandığı, aşağılandığı dönemler geçirdik; kısmen hâlâ bu tesirler vardır bizde. Dolayısıyla adına tam muhafazakarlık diyemesek bile, medeni bütünlük davasının peşinde koşan, bunu en azından hisseden ve bu konuda şüphe duyan büyük çoğunluk, siyasi alanda tepkilerini ifade etmek ihtiyacını hissettiğinde bu tepki, yerleşik düzen açısından büyük sayılara ulaşan bir muhalefet hareketi gibi algılanmıştır. Bu muhalefet damarının zaman zaman sağlıksız tarzda ifade edildiğini de belirtmek gerek lâkin o ayrı bir mevzuu.

* Muhafazakarlık düşüncesinin, modern döneme ait ve reaktif bir siyasi/kültürel bir düşünce olduğunu varsayarsak (ki bu konuyla ilgili yapılan çalışmaların hemen hemen tümünde böyle bir görüş hakim); Türkiye için muhafazakarlığın kökleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?*

Kısmen az önceki cevapta bu meseleye işaret etmeye çalıştım. Modernliğin olmadığı bir dünyada muhafazakarlık nasıl bir şekil alırdı, tahayyül etmek lazım; belki hakiki manada irtica böyle bir iklimde kavramlaştırılabilirdi. Bizde hem modernitenin dönüştürücü gücüne hem de buna ilaveten zorlayıcı bir kültürel değişim projesinin varlığına dikkat kesilmek lazım; bu olgular iyice tefrik edilmezse Türk siyasi tarihinin son iki asrını anlamak mümkün olmaz. tersliğe bakınız mesela; Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde liberal tutum yanlıları rejim için tehlikeli sayılmıştır ama batıda liberaller en "avantgarde" mevkiiyi tutuyorlardı. Prens Sabahattin'den Hürriyet ve İtilaf Fırkasına, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'ndan Serbest Fırka'ya, Demokrat Parti'den Adalet Partisi'ne, Anavatan Partisi'nden Adalet ve Kalkınma Partisine kadar devam eden liberal gelenek, rejim sözcüleri tarafından bizde tutucu ve muhafazakar diye adlandırılmıştır. Aslında bu damar klasik manada muhafazak değil, tam aksine ilerici, öncü, tabii dönüşüm (evrim) içinde dönüştürücü ve yenileyici bir çizgi takib ediyordu. Buna mukabil İttihat ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyet Halk Partisi ile sürgelen çizgi kendisini reformcu, inkilapçı saymasına mukabil varlık sebepleri liberal politikaları engellemekten ibaret kalmıştır. Bu çerçeveden bakılınca Türkiye'de muhafazakarlığın, batıya göre nasıl ters bir mevzilenmeye maruz kaldığını görürsünüz. Bana göre Türkiye'de muhafazarlık, lügattaki anlamıyla CHP'ye ve devlet seçkinlerine daha çok yaraşan bir sıfat ama gariplik şurada; ben de kendimi kültür meselelerinde, din-devlet ilişkileri meselesinde muhafazakar sayıyorum. "Yerine ve zamanına göre değişir" demekten muradım da buydu işte.

Son dönemlerde Muhafazakarlık ve Liberal siyasi düşünce arasında kurulmaya çalışılan ilişki/paralelliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhafazakarlığı, Türkiye örneğini göz önüne alarak tarif edeceksek Türkiye'nin muhafazakarları liberaldir efendim, liberal, hatta batıcı; devletçileri, otoriterleri ve totaliter çözüm meraklıları da "ilerici". Lugati olmayan bir toplumun yaşamak zorunda kaldığı saçmalık işte böyle bir şeydir.

* Ak Parti'nin deklare etmiş olduğu 'Muhafazakar Demokrasi' kavramı sizce altı doldurulabilir bir kavram mı? Ak Parti'nin reel politik uygulamaları ile deklare etmiş olduğu muhafazakarlık bağdaştırılabilir mi?*

Muhafazakar demokratlık, yakın dönem Türkiye siyasi tarihinin ortaya koyduğu bir vakıa; güçlü bir damarın adı. AKP bu damarı sahiplenmekle akıllıca bir iş yaptı ve mevcut kadroları itibariyle bu kavramın içini layıkınca doldurmaları şimdilik mümkün görünmüyor. Detaylarına girmek uzun sürer, neresinden baksanız iki yıllık bir parti; kendinden önceki liberal-muhafazakar damardan ne anladığı, o fikriyatla ne derece ayniyet içinde olduğu çok su götürür. bence daha geniş bir ittifak içine girmeleri lazim; ideolojik mevkiileri daha geniş bir ittifakı gerektiriyor. Zamanla tekevvün edecek bir şey bu.

Karizma dergisi /Ocak 2004