Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

  1. yüzyılın başlarındayız; laikliği bizim kadar hararetle, kapsamlı ve bir hayat-memat meselesi olarak algılayan ve tartışan başka ülke yok. Bu istisnai durumun iki anlamı olabilir: Bir; dünya, laikliğin ne kadar mühim bir politik enstrüman olduğunun farkında değil; iki, biz Türkler hepten geri zekâlıyız!

Laiklik çok önemli bizim için; kabul ama onun tek başına problem çözme kabiliyeti de yok. Dünyanın gündemine bakın, orada laik olan ve olmayan ülkeler diye bir tefrik görmeyeceksiniz. Dış politika, ekonomi, eğitim, bilim, sanat gibi alanlarda başarılı olmanın kendine mahsus kuralları var. Meselâ Türkiye'nin hâlâ NATO üyesi olarak kalmasının anlamı hakkında laiklik bir şey söylemez; dilsizdir. Dış ilişkilerinizi de laiklik hassasiyeti üzerine bina edemezsiniz, adama deli derler. "İnançlarını sanatına karıştırıyor" gerekçesiyle bir plastik sanatçının eserlerini resmi sergilere kabul etmeyebilirsiniz; eni-sonu iç meseledir ama yine devlete ait konser salonlarında bir başka sanatçının dini vecdle harekete geçerek yaptığı besteleri icra ettirirken laiklik prensibine bir şey olmaz.

Sanat dediğiniz şeyde laiklik kriteri aramak ham ahlatlıktır; o dünyanın kanuniyeti yüksek estetik değerler üzerinden yürür. Ekonomiyi kötü yönetmek için laikçi olup olmamak şartı yoktur; kötü niyetli, kabiliyetsiz ve sığ olmak yeter; elbette tersi de câri. Geçelim; içerde imam hatip meselesinde habbeyi kubbe yaparak ülkeyi on paralık gerekçelerle darbe ortamına sürükleyebilirsiniz ama tahsil için ecnebi memleketlere yolladığınız evlâtlarınız, farkında bile olmadan kilise vakıflarının yönettiği üniversitelerde, seminer programlarında "evropai tahsil" yapmış olabilir. Nice sonraları anlarsınız ki eğitimin iyisi-kötüsü, yeterlisi-yetersizi vardır. Biz hamdolsun laik bir ülkeyiz meselâ ama eğitimimiz dökülüyor! Ee, n'olacak şimdi; kabahat laikliğin mi? Değil, kabahat kabiliyetsizliğin, ham ahlatlığın, dünyadan bîhaber yaşamanın.

Bravo, tebrikler; bıktırdınız artık. Süleymaniye'de askerimizin başına çuval geçirilirken laiklik zedelenmedi, "kitap fırlatma" komedyasının ânında basına sızdırılmasından ötürü ekonomi allak-bullak olup üç saatte yedi milyar dolar spekülatörlerce hırsızlanırken, ardından Türkiye'nin en büyük ekonomik krizi patlak verirken laikliliğin kılına zarar gelmedi; arsız bürokrat-arsız siyasetçi ve arsız işadamı kumpasında Hazine milyarlarca dolar hortumlanırken laikliğin ırzı pâyümâl edilmedi. Halbuki, verdiğimiz ehemmiyete binaen laikliğin bizi bu gibi rezalet ve felaketlerden esirgemesi gerekmez miydi? "Ne ilgisi var efendim?" diyeceksiniz; iyi ya, şimdi de ben soruyorum, "Ne ilgisi var efendim?"

Cesur olun; imam hatipleri temelli olarak kapatın; kapatın ki artık daha ciddi şeyler tartışabilelim. Bununla da yetinmeyin, vaktiyle laikliğe aykırı tarzda kanun çıkarılmış ve açılmaması gereken okullara hukuken vücut verilmiş ise iptal kararını geriye doğru işletin ve bütün kanuni neticelerini butlan ile mâlûl sayın. Eğer laiklik ilminde mütebahhireniz bu kadar vâsi ise eliniz değmişken Diyanet İşleri teşkilatını da lağvedin; cesaret edemiyorsanız buyrunuz benden size altın kıymetinde bir suç ihbârı: Diyanet teşkilatı bünyesinde çalıştıracağı müfettişlerin itikadı düzgün kişiler arasından seçileceğini duyurdu geçenlerde. Açın bir iptal davası, gümbürdetin gitsin. Laikçi iseniz tutarlı olun, en azından mânevi ve maddi kıblegâhınız "muasır dünya"da ilim adamları, siyasetçiler, hukukçular laiklikten ne anlıyorlarsa şu "çağdaş laiklik" seviyesine siz de vâsıl olun artık.

Yeter; kabak tadı verdi, gülünç oluyorsunuz; 18. yüzyıl biteli asırlar oldu!