Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Gündelik hayatın bize pek değişmiyor gibi görünen ahengi içinde olanca dikkatimizi kamu işlerine yöneltmek, hayatın asıl ahengi hakkında düşünmemizi ve karşılaştığımız problemleri sahih bir önem sırasına göre değerlendirmemizi önlüyor. Parmağını çekiçle yaralayan biri için o anın en mühim meselesi nasıl parmak ucundan beyne giden ızdırap haberlerini teskinden ibaret kalıyorsa; merkezden, daha doğrusu "ego"dan muhitimize doğru giderek hafifleyen ölçüde önem atfettiğimiz problemler, şüphesiz "doğru düşünme" gayretini sekteye uğratıyor.

Tarih fikri ve onun etrafında karmaşıklaşan felsefi meselelere nüfuz etmeye çabalarken sadece insanın tabiatı ve zaman gibi iki eksen arasında sıkışıp kalmanın dayattığı körlükten bahsedebiliriz; dünya tarihi, çoğu yerde kalınlığı birkaç metreyi geçmeyen zıraate elverişli bir toprak tabakası üzerinde cereyan etmesine rağmen, tarih hakkında düşünürken bu kabil "sabit" unsurları kaale almayışımız mühim bir eksiklik değil midir? İlimle uğraşırken, "ilmi usul" icabı ihmal ediyoruz. İnsan zihni, hareket ve değişim halindeki her unsuru hesaba katarak analiz veya sentez yapmaya elverişli değil; mecburen ve kasden bize sabit görünen değerleri ihmal ederek nesneleri, kavramları ve hadiseleri sınıflandırıyoruz.

Hayatın biyolojik vechesi, uzayın sınırsız görünen büyüklüğü içinde ancak Dünya adını verdiğimiz o harikulade gezegende bir araya gelmiş değerli hayat unsurlarının ahengi ile devam edebiliyor. Soluduğumuz havadaki elementlerin terkibi ve oranı, dünyanın çekirdeğinde harlanıp duran o müthiş nükleer fırının hararetini sakinleştiren manto tabakasının kalındığı, suyun tabiat içinde halden hale geçip kendini arıtarak yeniden kullanılır hale gelebilmesi, Güneş'in cazibesi etrafında dönen Dünya'nın dönüş hızının Ay tarafından dengelenerek istikrara kavuşturulması, kutuplardan geçtiği varsayılan eksenin Güneş yörüngesine doğru takriben 23.5 derecelik bir açı ile eğrilmesi vb. gibi "sıradan" bilgiler, bir başka nazarla değerlendirildiğinde sadece biyolojik hayat tarzının bile hayranlık verici "ince ayar"lar yardımıyla sürebildiğini anlatıyor. Yukardaki cümlede zarureten kullandığım "vb." kısaltmasının içine konulabilecek daha binlerce tam kararında dengeye getirilmiş ince ayar faktörü var şüphesiz. Bu dengenin yaratıcı kudret tarafından düzenlendiği ve korunduğu fikrine inanmayanlar bile hayatın olağanüstü ve harikulade tesadüflerin anlamlı münasebetleri çerçevesinde birbirini destekleyerek sürebildiğini kabul edeceklerdir.

Mevsimlerden güz ve günlerden cumartesi; yazıya başlarken kendime şöyle "damak şaklatan" cinsten esaslı bir güz resitali armağan etmek niyetindeydim. İlkbaharı herkes sever; ama şüphesiz pek çoğumuz gibi hazan mevsimi bana daima daha dramatik güzelliklerin tedaisiyle birlikte görünür. Her milletin edebiyatında birbirinden güzel güz yazıları vardır mutlaka; her yılın bu demlerinde birileri, içindeki haylaz şairi dürtükleyerek onu hazan bahçelerinde gezinmeye ve hiç olmazsa yeşile veda eden yapraklardaki sarışın güzelliğin bin bir tonunu fark etmeye davet eder. Yapışkan ve bezdirici yaz sıcağının tevlid ettiği dağılmışlıktan ve tembellikten usanan pek çok insan, güz güneşinin soluk ışıklarıyla tatlı tatlı ürperen tenine daha sıcak tutan giyeceklere bürünüp güz yollarında ve tercihan ikindinin akşamla işmarlaştığı demlerde hüznünü sürükleyerek yürümek ister.

Niyetim işte böyleydi; ağaçların yaprağını döktüğü zaman bile nasıl güzel kalabildiğinden, çıplak dallardaki ışık-gölge lekelerinin nasıl ahenkli görünebildiğinden, güz yağmurlarının ürperterek kendine getirdiği toprağın güç fark edilir neş'esinden dem vuracak, sözü, kuzu yününden örülmüş kazakların yumuşaklığına, serin akşam saatlerinde tutuşturulan odun sobalarının çevresinde kesifleşen küçük saadetlere kadar sürükleyecektim. Aniden bunca şiiriyeti, yeryüzünün Güneş etrafındaki yörüngesinin 23.5 derecelik eğilmeye borçlu olduğumuzu hatırladım; bu eğrilik bizde hazan yapraklarını yelin önüne verip savururken, güney yarımküremizde kuru dallarda tomurcuk neş'esi uyandıran bir ilkbahar heyecanını doğuruyordu.

Nice şiirin ekseninde 23.5 derecelik bir eğrilmenin yattığını fark etmek belki hiç şairane görünmüyor; ama şüphesiz asıl şiir 23.5 rakamında olduğu gibi "vb." kısaltmasının içinde yeknesaklaştırıverdiğimiz ayrıntılarda duruyor.