Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Müştak abi, aşkolsun; kaç gündür arıyorum; mesaj attım, mail gönderdim, sekreterin olacak yaratığa defalarca not bıraktım nâfile... Valla çok haklısın şekerim, inan ki işten başımı kaşıyacak vakit bulamıyorum; bu menecerlik âlemini bilirsin, iç geziler, dış geziler, bağlantılar, davetler, kokteyller...

Bunları mazeretten sayacağımı sanıyorsan aldanıyorsun Müştak abi; buraya girerken bile kapıya sekreter diye koyduğun çirkin ucûbe binbir tane yalan kıvırdı, çok alındım; gelmemi istemiyorsan bunu açıkça belirtebilirsin; beraber çalışmayacağız dersin, senin piyasan kalmadı dersin, anlarım, biz de yüksek tahsil gördük yani...

Yav sen görüşmeyeli pek asabi olmuşsun kız, otur sâkin ol; ne içersin; meyve suyu, gazoz, çay, ne istersen?..

Sağol almayayım, kilo yapıyor böyle şeyler; eskiden daha pahalı şeyler ısmarlardın ama...

Ah ah, kusura bakma Damlacığım; bizim piyasa pek zalim, bilirsin, işler kesat. Üstelik gündüz gözüyle alkol almak cildine iyi gelmez, seni, hani nasıl derler; biraz buruşmuş gördüm de...

Işıktandır ayol; ayrıca buruşuk iltifatınızı da size iade ederim. Daha 29 yaşındayım ben. Rejimdeydim, onun için cildim biraz sarkmış olabilirse de bunu yüzüme söylemen gerekmezdi Müştak Bey, ben en iyisi kıymetli vaktinizi almayayım. Siz yine A-4 kâğıtlardan uçak yapıp uçurmak gibi ciddi ve yoğun işlerinize devam edebilirsiniz...

Pek de alıngan olmuşsun be gülüm; otur, iki satır lâf edelim!

...

Otur otur; bak sana ne diyeceğim; tamam son aylarda sana uygun iş bulamadık; bulduğumuzu sen beğenmedin, burun kıvırdın, yalan mı?.. Değil. Şimdi senin gibi alımlı, güzel bir mankenin iş bulması için spor, rejim, güzellik filan yetmiyor; biraz şöyle ortalığı karıştıracak, âlemin ağzına sakız olacak şöyle skandal gibi bir şey lâzım; aklına geliyor mu öyle bir şey?

Nasıl yani?

Meselâ ne bileyim; dersin ki, "benim gibi güzel ve tahsilli bir kızla, dağdaki çobanın oyu bir mi" filan gibi bir lâf...

Tamam, diyorum işte; "*benim gibi güzel bir kızla dağdaki çobanın oyu bir mi?"

Öyle değil işte, farklı bir şey söylemek lazım...

Peki, şöyle yapalım; "benim gibi eğitimli, prezantabl bir genç hanımla tarladaki köylünün oyu bir mi olmalı?"

Olmuyor, olmuyor; bunu herkesin duyabileceği bir yerde söylemen lâzım ki reyting yapsın, köşe yazarları alıp konu diye haftalarca yazsın, açıkoturumlarda sabahlara kadar tartışılsın...

Pencereyi açıp caddeye bağırsam olmaz di mi?

Olmaz tabii, televizyonda söylemen lâzım, şöyle aykırı bir şey bulmalı önce; ne olabilir, ne olabilir?..

Şöyle olur mu Müştak abi; meselâ çıkıp diyeyim ki, "Erkeklerin kadınları dövmesi çok iyi bir şeydir; ben her gün bir posta dayak yemezsem rahat edemem".

Olur mu kız?.. O çok banâl bi lâf; şöyle entel-dantel, seçkinci, elitist bir lâf olmalı. Senin dediğin kenar mahalle ağzı. Olmaz! Şöyle yiğitçe bir çıkışı temsil etmeli, çoğunluğun değer yargılarından ayrıksı durmalı ki, bizim basının sol cenahı bu lâfın üstüne atlasın!

Aklıma bir şey geldi Müştak abi; geçenlerde bir tiyatrocu çıktı, 'Kültür Bakanlığı'nın özel tiyatrolara verdiği parayı almıyorum' dedi. Gazetelerde bir hafta çıktı bu haber. Öyle bir şey bulmalıyız değil mi?

Evet eveeet, müthiş numaraydı değil mi; nasıl da gündeme oturuverdi birden. Bunlar âlem adamlardır Damlacığım, kaç seneden beri devletten para alıyorlar, azdır-çoktur bilemem. Sonra keçeyi sudan çıkarınca hemen dayılanıveriyorlar; ee reklâm...

Maksat gündemde kalmak di mi Müştak abi?

Gayet tabii Damlacığım; ne demişler, reklâmın iyisi kötüsü olmaz. Bu ülkede herkesin konuştuğu, hakkında fikir yürütebildiği bir çıkıntılık yaparsan işinde patlama yaparsın. Kimi siyasetçilerin dikkatini çekmek için çıkıntılık yapar, kimi bürokrat takımının sempatisini celbetmek için...

Aferin desinler diye...

Tastamam öyle; gariban da derdini anlatmak için ya çoluğunu çocuğunu dama çıkarıp "kendimi de intihar edeceğim sonra da bunları damdan atacağım" diye gösteri yapar veya gider boğaz köprüsünde numara çeker.

Bi dakka Müştak abi, aklım karıştı; bu kadar saçma sapan lâf edilmesinin sebebi bu mu sahiden?

Öyle tabii, ne olacak ki?

Sahi bee; şimdi anlıyorum sebebini... Peki Müştak abi, bu 367 meselesi de bu yüzden mi icat edildi?

Kızım sen o gibi şeylere bulaşma; bunlar yüksek devlet işleri; biz çarpılırız... ama dur bakayım... Aklıma müthiş bir şey geliyor...

Ne gibi ne gibi; ay çok heyecanlandım şimdi!

Yapabilir misin bilmem ama tutturursan bir numara olursun. Bak şimdi ne yapıyoruz? Ama peşinen söyleyim; işlerin açılırsa eskisi gibi fifti-fifti çalışmam; kazandığının % 75'ini alırım ona göre...

Binin yarısı beşyüz ayol; zaten işsizlikten kırılıyorum, kabul ettim gitti.

İyi; bak o zaman ne yapıyoruz. Uydudan yayın yapan bir televizyon kanalı var; yeni kuruldu. Seni orada sabah sekizle dokuz arasında yayınlanan dedikodu programına çıkarırız önce...

Yalnız ben değil mi, misafir olarak...

Pek öyle değil, yirmi kişi filan daha oluyor, ama yönetmeni tanıdıktır; bir ara sana mikrofonu uzatır; sen de dersin ki...

Ay, heyecandan kalbim duracak şimdi...

Dersin ki, "ben anayasa üzerinde yıllarca çalıştım, Pasifik adalarında doktora yaptım. Hükümetin Meclis'ten kanun geçirebilmesi için en az 550 kişilik çoğunluğu bulması lazım; Anayasayı değiştirmek için de 1100 kişilik ekseriyet gerek..."

Ay ezberleyebilir miyim bu kadar lâfı; çok uzuun...

İki cümlelik lâf be Damlacığım; hani yüksek tahsilliydin sen?

Ama Müştak abi, tamam çıkıntılık yapacağız ama, millet bana gülmesin sakın?..

Niye kız, ne karışırmış ki millet bu işlere?

Abi, meclis zaten 550 kişi; 1100 kişiyi nerden bulsunlar ayol?

İşin esprisi de burada zaten; sana orda diyecekler ki, "nerden çıkardın 1100'ü; meclis zaten 550 kişi!"

-Ee...

-Sen de diyeceksin ki, o kalan 550 kişi, ulusal egemenliğin özgül ağırlığıdır; halktır, yüksek yargıdır, ülkenin seçilmemiş ama pırlanta gibi değerli uyanık evlatlarıdır, felan fıstık...

Sonra?..

Sonrasını bana bırak Damlacığım; sen şimdi git ezberlerini yap; sabah yedide Okmeydanı'nda durak var; orada makyajlı olarak hazır bulun, dolmuş gelip seni alacak! Servis şoförüne de selamımı söyle!...