Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

On yıldan beri NSA kısaltmasını sıkça duymaya başladık. Tam açılımı, National Security Agency, yani “Millî Güvenlik Ajansı” olan bu efsanevî kurum, bünyesinde yüksek sayıda ve kalitede matematikçi çalıştıran istihbarat teşkilatı olarak biliniyor.

Matematikçilerin daha ziyade kriptoloji, yani şifre kırma işlerinde çalıştırıldığı âşikâr. NSA, âdeta bütün yeryüzünü dinliyor, kaydediyor ve derlediği bilgiyi tanzim ederken, bu esnada kanun, yönetmelik vesaire gibi engellere aldırış etmiyor.

Geçen haftaki Aksiyon’da, Hasan Cücük’ün, ABD’de görev yapan Der Spiegel muhabiri Holger Stark ile yeni kitabı üzerinden yaptığı röportaj yayımlandı. “Der NSA Komplex” adlı kitabın yazarı Stark’a göre NSA’nın en yoğun istihbarat yaptığı ülkeler arasında Türkiye de mevcut imiş.

Sürpriz mi? Hayır. Bu ülkenin bütün kıraathanelerinde konuşulan mevzulardan biri de ABD’nin bizi ciğerimize kadar dinlediği ve haberdar olduğudur. Kıraathane sohbeti yapanlar haksız değil. Son yıllarda, kimin, nasıl ve ne maksatla kaydettiğini bir türlü öğrenemediğimiz kişi ve kuruluşların tapeleri ile gündem değiştirilmesine alıştık. En yeni misâli 17 Aralık soruşturmalarının ardından başlayan tape sağanağıdır.

Bu kayıtları NSA’nın sızdırdığını ileri sürecek bilgiye sahip değilim. Bu konuda herkesin kendine göre farklı bir komplo teorisi var; ama akla yatkın bir varsayımı görmezden gelemeyiz: Bu tapelerin muhtevası NSA yöneticileri için kesinlikle bir sürpriz değildi, keza Başkan Obama’nın da, meselâ 24 Şubat tarihinde yayımlanan meşhur tapeden, aynı Türk takipçiler gibi Youtube ve Twitter üzerinden öğrenmediğinden ve çok daha öncesinden haberdar olduğundan eminim.

NSA sadece Türk yetkililerini değil, ABD çıkarlarının gerektirdiği herkesi, hatta İsrail ve Almanya gibi müttefiklerini bile dinliyor, bilgiyi kaydediyor, saklıyor ve kullanıyor. İstihbarat tekniklerinden anlamam ama şu kadarını tahmin etmek için uzman olmaya gerek olduğunu sanmıyorum: İstihbaratçılar elde ettikleri bilgiyi kamuoyuna bir şekilde sızdırıyorlar ise, o eylem, istihbaratın ve bu istihbaratın ardındaki politikanın bir uzantısı olsa gerektir.

17 Aralık soruşturmasının en dikkat çekici ismi, TC vatandaşı olduktan sonra birkaç yıl içinde baş döndürücü bir servet ve itibara kavuşan ve kendi ifadesiyle TC bütçesindeki cari açığın yüzde 15’ini tek başına kapattığı ileri sürülen Rıza Zerrab’dı. Zerrab’ın altın ticareti doğrudan, İran’a uygulanan ABD ambargosunu delmek için İran hükümetinin bilgisi ve onayı altında yürütülmüştü ve Zerrab’ın ve şu an İran’da tutuklu olan Zencani isimli şahsın bu komisyon işlerinden kendi hesaplarına açıktan çıkar sağladıkları iddia edildi. İran’ı nükleer programından caydırmak için yıllardan beri aktif politika izleyen ABD’nin, yukarıda sözü edilen kara para aklama işlerini izlememesi düşünülemez ve şüphesiz NSA, bu konu hakkında kamuoyuna yansıyandan daha fazla bilgi ve belgeye sahip bulunuyor.

Kara para trafiğini başından beri dikkatle izlediğini varsaydığımız ABD yönetiminin, Zerrab’la ilgili bilgilerin basına aksetmesinden sonra para trafiğini engellediği kesin. Zerrab, Türkiye’de, hakkındaki iddialara göre kısa sayılacak bir zaman için gözaltında kaldı ve salıverildi. Geçtiğimiz günlerde ise bir imaj tazeleme projesi çerçevesinde hükümet yanlısı basına, Türk bayrağı önünde röportaj vererek tamamen suçsuz olduğunu ileri sürdü.

Devletler sadece kendi güvenlikleri için değil, uluslararası ilişkilerde daha güçlü pozisyon tutmak amacıyla istihbarat toplarlar. Vaktinde sağlanmış bilgi, ne kadar kirli yollardan temin edilmiş olursa olsun güçtür. İran mahreçli kara para trafiğinin kısmen deşifre edildikten sonra frene basılması, ABD çıkarları açısından yeterli görünmüş olabilir. Ne var ki bu dosyadan kamuoyuna sızdırılan kötü kokular, Ortadoğu’daki politik dengeleri sarsıp değiştirebilecek derecede önemli olduğu kanaatini güçlendiriyor.

Holger Stark’ın cümlesine dönelim: Stark, ABD’nin Türkiye’yi güvenmediği için dinlediğini iddia ediyor. İstihbaratın kısmen sızdırılmasından sonra ABD için Türkiye artık güvenilir bir müttefik midir sorusu akla takılıyor.

Bu karmaşık denkleme, seçimlerden birkaç gün önce sızdırılan dinleme skandalını da katmak gerekir. Türkiye’yi sarsan bu dinleme kaydını kimin sızdırdığı konusunda bazı yazarlar, “Olağan şüpheli” olarak ABD’yi işaret etmişlerdi. Eğer bu iddia doğru ise, ABD’nin TC’nin politikalarını etkilemek ve yönlendirmek için ne kadar geniş bir istihbarat malzemesine sahip olduğu hesaba katılırsa, insanın hayal gücü bile ürperiyor.