Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Genelkurmay sözcüleri, "Üzüntülüyüz fakat o gün çevredeki hiçbir birlikte havan atışı yapılmadı; ilgili cumhuriyet savcısı gerekli soruşturmayı yapmaktadır" diyor fakat ortada, havan veya benzeri bir silahla parçalanmış bir kız çocuğunun cesedi var.

Açıklama dediğiniz -ismiyle müsemmâ- bir şeyi açıklar, kapsamlı bilgi verir, teferruatı aydınlatır; bu açıklama ise şaka gibi bir şey.

Star gazetesinden Kıymet Sezer ve Neşe Sarıdoğan'ın yaptığı haberde ilginç bir ayrıntı dikkat çekiyor. Özetliyorum: Genelkurmay sözcülerinin ifadesiyle ilgili savcı, haberi duyunca hemen olay yerine gelmek için harekete geçiyor fakat bölge jandarması "gelmeyin" ikazında bulunuyor; gerekçe ilginç, "can güvenliğinizi sağlayamayız"; bunun üzerine Lice cumhuriyet savcısı olay yerine gidemiyor ama jandarmanın "gelmeyin" ikazını da kayda geçiriyor. Bölge jandarması olaydan üç gün sonra savcılığa "gelebilirsiniz" teminatı verince maktul Ceylan Önkol'un otopsisi savcı gözetiminde yapılıyor; bu arada cesetten çıkan şarapnel parçalarını da Jandarma'nın olay yeri inceleme birimi teslim alıyor. Haberde, keşfin üç gün sonra yapılması ve cesedin uygun olmayan şartlarda nakli sebebiyle pek çok delilin ortadan kalktığı da ileri sürülüyor. Daha sonra deliller üzerinde yapılan bilirkişi ve otopsi raporunda Ceylan Önkol'un cesedinde çok sayıda şarapnel parçası bulunduğu açıklanıyor.

İç karartıcı, feci bir hadise, berbat tarzda yönetilmiş bir soruşturma süreci; birilerinin bir şeyler gizlemeye, örtmeye çalıştığı şüphesini güçlendiriyor. Tek ferahlatıcı unsur, TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun olaya el koyması ve, "Fiilin sadece bir devlet görevlisi tarafından işlenmiş olması halinde değil, ne şekilde meydana gelirse gelsin, ölüm olayından haberdar olan devletin etkin ve resmi soruşturma yapmak zorunda olduğu"nu belirtmesidir. Cümle bozuk fakat mânâsı yeterince açık: Hadisenin soruşturma sürecinde mühim aksaklıklar vardır ve devletin bu soruşturmayı kurallara uygun olarak tamamlaması, devlet olmanın gereğidir.

Tam da bu satırları kaleme alırken posta kutuma, hadiseyle ilgili olarak İHD Diyarbakır şubesinden yapılan açıklama düştü. Bu metinlerde belirtilen şeyler, hadisenin daha vahim boyutlar taşıdığını anlatıyor; tek kelimeyle vahim. Yerim müsait olmadığı için İHD raporundaki ayrıntılara girmek imkânım yok fakat şu kadarı daha şimdiden ayan-beyan ortadadır:

1- Yaşadığı eve 250 metre mesafede bir kız çocuğunun hayvan otlatırken mahiyeti şimdilik bilinemeyen bir silah eseriyle parçalanmış olmasında bütün şüpheler 3-4 kilometre mesafedeki Tabantepe Taburu'na yöneliyor.

2- Olayın vuku bulmasından sonra yaşananlar, yani soruşturma, delillerin tesbiti, otopsi ve bu esnada yaşanan gecikmeler utanç verici; asgariden ağır hizmet kusuruna işaret ediyor.

3- 28 Eylül günü öğle sularında vukubulan hadiseden tam 6 gün sonra Genelkurmay'ın yaptığı açıklama, kabul edilir olmaktan uzak. Hadisede hangi devlet kurumunun dahli var idiyse, en etraflı şekilde maktul yakınlarını ve bütün kamuoyunu tatmin eder tarzda geniş bilgi verilmesi ve müphem nokta bırakılmaması gerekirdi.

Bu saatten sonra Ceylan'ı geri getirmek mümkün değil ama bundan sonra böyle kötü ve talihsiz hadiselerin yaşanmaması için herkesin zihninde kalıcı bir çerçeve çizilmesi, çok ciddi tedbirler alınması gerekir; bunun yegâne çaresi açıklık ve şeffaflıktır, genel çerçevede hukukun, özellikle usul hukukunun tam mânâsıyla işletilmesi, sorumluların, ihmâli görülenlerin, delilleri karatmaya çalışanların en seri şekilde tesbit edilerek yargı önüne çıkarılmasıdır.

Ceylan kızımıza rahmet, kederli yakınlarına başsağlığı diliyor, yaşadıkları acıyı ve infiali paylaşıyorum.