Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Tık tık...

-Geel; ooo sen miydin müdür, buyrun, şöyle oturun. Ne alırsın, kahve, çay, ayran?

-Sağolun efendim, az evvel içmiştim...

-Olur mu canım, bizim çayımız iyidir. İki çay söylüyorum, limonlu?

-Nasıl uygun görürseniz âmirim, takdiriniz.

-Takdiriniz dedin de, şubenin çalışmalarını takdirle izliyorum, vatandaş da memnun, maşallah, gözüm üzerinizde yani keh keh keh...

-Teveccühünüz efendim, vazifemizi yapmaya çalışıyoruz arkadaşlar olarak; dâvâ vatana millete hizmet efendim.

-Öyle öyle; bizde vatan-millet deyince akan sular durur. Aferin, iyisiniz iyi... Oo işte çaylarımız da geldi, nasıl çoluk-çocuk âfiyetteler değil mi?

-Evvel Allah iyiler, ellerinizden öperler âmirim. Küçük oğlan biraz haylaz, pek çalışmıyor amcası, zeki ama... Benim de sebeb-i ziyaretim üç aşağı beş yukarı aynı mevzuda sayılır efendim.

-Yaa, öyle mi, nedir?

-Vallahi nasıl söylesem bilmiyorum fakat bu da bir nevi vazife işte; geçenlerde yayınlanan yeni Adli Kolluk yönergesi muvacehesinde hem görev, hem bir insanlık vazifesi, takdir edersiniz...

-Aferin, bravo; böyle olmalı işte, güzel! Nedir bakayım şimdi mesele?

-Eee, sizin ortanca mahdum hakkında efendim, yani öyle olduğunu sanıyoruz, bazı bulgular...

-Ne bulgusu, ne mahdumu? Ne diyorsun be adam; düzgün konuşsana, ne geveliyorsun sen bakayım?

-Efendim, çok özür diliyorum, bunları söylerken vallahi hicabımdan yer yarılsa da içine girsem yeridir, fakat vaziyet böyleyken böyle...

-Neyleyken neyle?.. Söylesene yahu?

-Efendim, hani çarşıda kuyumcuların yoğun olarak bir arada bulunduğu bir pasaj var mâlumunuz; işte orada birkaç esnaf, akşam altın sayarken hesapları tutmamış; birkaç dükkânda birden kasa ve altın hesabı tutmayınca n’oluyor diye araştırmışlar. O sırada birisinin aklına gelmiş, yahu bizim kamera kayıtlarımız var, onlara bakalım demişler...

-Ee, baksınlar bize ne bundan?

-Öyle değil efendim. Kamera kayıtlarını geriye sarıp incelerken sizin ortanca mahdum görüntüye giriyor...

-Hıı, n’olmuş, herkes girer çıkar kuyumcuya...

-Sizin mahdum da girmiş işte; yanında bir hanım kız var. Kolye küpe vesair bakıyoruz diye tezgâhın üstüne hayli takı birikmiş; derken bu kızcağız yüzüklerden birini tezgâhın arka tarafına, yani kuyumcunun bulunduğu tarafa düşürüyor. Kuyumcu eğilip yüzüğü alırken...

-Ee, alırken...

-Olanlar oluyor efendim. Ortanca mahdum serî bir el hareketiyle birkaç parça altını cebine koyuyor.

-...?

-...!

-Benim oğlan... Ortanca... cebine?..

-Hı hı, kayıtlar burada efendim, şu diskte. Bundan ibaret de değil; aynı gün yarım saat içinde üç dükkân geziyorlar. Toplamda 86 gram civarında altın takı şey oluyor böylece... sâbit yani... diskte var...

-Ee?

-Eesi böyle efendim, çok üzgünüm.

-Üzgünmüş; senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu be adam? Ne söylediğinin farkında mısın sen?

-Çok müteessirim sayın âmirim; keşke olmasaydı!

-Oğlum, evlâdım; bak henüz gençsin, hele şimdi şu çayını bitir bakalım, sâkin ol. Rahatla. Tecrübe başka şey. Senin yaşlarında biz de toyduk; gördüğümüz her şeyi birebir gerçek zannettiğimiz olurdu bazen.

-Nasıl yani?

-Şimdi canımın içi; bak, fotoşop diye bir şey var, duydun değil mi? Montaj, kuntaj bilmem ne. Şimdi söyle bakayım, bu görüntülerin sahici olup olmadığı hakkında bilirkişinden görüş aldın mı?

-Yoo!

-Gördün mü? Diyelim ki bilirkişi raporu aldın ve görüntüler de gerçek. Görüntü gerçek diye olup biten her şeyi gerçek kabul edebilir miyiz acaba evlâdım?

-Nasıl yani?

-O görüntüdeki şahıs, bakalım gerçekten bizim ortanca mahdum mu; yoksa ona çok benzeyen makyajlı biri mi? Anlıyor musun? Belki bir CIA ajanı, ülkemize kara bulaştırmak, ekonomimizi çökertmek, borsa spekülasyonu yapmak için tezgâh kurdu. N’olur o zaman senin halin bakalım?

-..?

-Yaa gördün mü. Bu memleket üç tarafı denizle, dört taraflı düşmanla çevrili bir ülke evlâdım. Bunun şeriatçısı var, bölücüsü var, haşa huzurdan komünisti var, anarşisti var, cemaatçisi var; değil mi? Peki, bu kaset komplosunun İsrail boyutunu araştırdınız mı?

-..?

-Araştırmadınız! Sonra da efendim hık mık diye dayanıyorsun kapıma! Neyse ki, gelip haber vermek basiretini olsun gösterdiniz. Aferin, takdir ettim; söyle bakayım, bu işten senden başka kimin haberi var?

-Bir ben varım, bir de muavin arkadaşım; güvenilir arkadaştır kendisi...

-İyi. Sen şimdi diski bırak masaya; sonra git kuyumcuların hard diskine el koy, getirin, bir güzel silin onu; şöyle sekiz-on kere güzelce silin. Evladım, yavrum, güzel müdürüm, farkında değilsiniz, bu iş uluslararası bir mesele. Ülkemize karşı vahim bir kontrespiyonaj durumları kokusu alıyorum buradan. Cık cık cık... verilmiş sadakanız varmış vallahi. Basına bir aksetse, hükümete karşı tertipli kalkışmadan sittîn sene hapisten yakanızı kurtaramazdınız. Tecrübesizlik işte. Neyse ki tam zamanında fark ettik durumu.

-Öyle yapayım diyorsunuz yani?

-Öyle yap çocuğum. Sen zeki bir insansın; ilerleyeceksin. Gözlerini açık tut. Kuyumcuların sabıka sicil kaydını filan iyi araştırın. Örgüt mensubu olabilir bu herifler anlıyor musun? Öyle ise inlerine girer darmadağın ederiz. Sen de terfi edersin. Aferin, aferin. Haa, senin geçen seneden kaç gün artık iznin vardı bakayım?

-12 gün sayın amirim.

-İyi, 20 gün de benden; toparla çoluk çocuğu, güzelce bir tatil yapın. Bu iyiliğimi de unutma sakın, haydi gel bir öpeyim seni. Bir ihtiyacın olursa çekinme. Ben senin baban sayılırım oğlum. Çok takdir ettim, aferin aferin. Sonra da şu kuyumcular mıdır nedir, onların hakkında güzelcene bir örgüt dosyası hazırlayın, dürelim defterlerini. Oldu?.. Haydi bakayım!