Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Fikir güzel, buluş fevkalade değerli... "Hayvan keserek bayram yapılan bir dini aklım almıyor" lâfını bir araya getirmek büyük başarı.

Saydım, tam sekiz kelime yer alıyor cümlede; imla ve gramer hatası yok. Fail, fiil, mef'ul yerli yerinde. 2008'in Dil ödülünü bu cümleyi kurma zekâvetini gösteren dehâya vermeyen jüriye saygı duymakta mâzurum. (Bu cümleye de bir mansiyon versinler artık!)

Cümle sahibine ayrıca, eski bir cumhurreisinin eliyle "politik feraset ödülü" verilmesini de nezaketle hatırlatmak isterim, zira, "bakın ben böyle diyorum" demiyor reformcu filozof hanımteyzemiz, "ahbabımın 9 yaşındaki torunu böyle diyormuş" diyor. İki gün sonra, bu büyük ve derin anlamlı cümlenin tartışıldığı magazin programlarında köşeye sıkışırsa, "bacak kadar çocuğun lâfını amma da ciddiye aldınız be!" diye kenara çekilip, kendince Şöför Nebahat, Fosforlu Cevriye raconları kesecek hanımteyze. Takdir ediyoruz, hayran oluyoruz; elma soyarken elimizi kesiyoruz!

Şöyle bir düşünüyorum; bizim ahbapları, arkadaşları zihnimden geçiriyorum; hiçbirinde böyle zeki torun yok. Bizim ahbapların torunları siz bilemediniz, "nasıl kıydınız vahşi amcalar benim kınalı koçuma" diye ağlayıp vejeteryan olurlar da çağları sarsıp takla attıracak şöyle devrimci bir cümleyi bir araya getiremezler. Elde ne torunlar var hey dostlar, ibret alın ibret... Torunlarına kabahat bulmuyorum aslında; bizim ahbaplarda iş yok belli ki. Bu arada unutmadan Hanımteyzemizin basın danışmanı her kimse -Ceosu veya gurusu da olabilir bizim için farketmez- hararetle tebrik ediyorum; ürünün tanıtımı gayet ucuz bir maliyetle fakat zekîce çok iyi yapılmış bulunuyor. Sütunsantim hesabına vurulursa, bilmem kaç yüz bin dolârlık (!) bedava reklam söz konusu. Helâl olsun.

Fakat küçük bir zamanlama hatasından söz edilebilir, minik bir kusur; aslında söylemeye bile değmez ama...

Mâlum şu günlerde Ramazan arifesinde bulunmaktayız; on gün sonra "mübârek onbir aylar" sona erecek ve onbir ayın sultanı Ramazan başlayacak. O sebeple sözkonusu reformatik filozof hanımteyzemizin, "ahbabımın 9 yaşındaki bacak kadar torunu, böyle böyle boyundan büyük lâflar ediyor; yoksa kurban kesmek yerine hayır faaliyeti mi yapsak?" attraction'u zamanlama itibariyle biraz "nasıl yani?" durumunda kalıyor. Oysaki, yaklaşan dinî gündeme göre oruç ve Ramazan merkezli reformcu bir ciklet balonu infilak ettirilse daha çok tartışılırdı:

Meselâ, meselâ?..

-Oruç tutarken aç kalmak anlamsız, yiyelim içelim fakat kalbimizi bozmayalım! Yeğenim öyle söylüyor...

Veya veya...

-Kamuda çalışanlar oruç tutmasın; müftülük kamu hizmeti verenlerin orucunu iptal etsin!.. Ben demiyorum, şöförümün bacanakzâdesi demiş...

O da olmadı,

-Lâf olsun diye bazen oruç tutarım; bir faydasını görmedim -dearmişim-!

Elbette bu gibi sivrilikler, günün mânâ ve ehemmiyetine daha muvafık olurdu fakat bu kurban meselesi de fena değildir.

Yazalım, çizelim, konuşalım; lehte aleyhte farketmez, çıplak uyarıcı reformatik hanımteyze filozofumuzun adını bolca zikredelim, medyatik süperstar vaizlerimizden görüş alıp bunları -hiiççç acımadannn- sabahlara kadar tartıştıralım; yarısı, "vay densiz ve dinsiz" desin, öteki yarısı, "reformculuk budur; yeni bir ihyâ hareketinin şafağı doğuyor" diye masaları yumruklasın! Bir şekil, bir faaliyet, bir güzellik olsun... Hanımteyzemiz, "vay be, işe bak; bir ok attım kebab oldu. Ben ne mühim ne değerli bir fikir kadınıyım" diye aynanın karşısında kendinden geçip kırışıklarını ütületsin.

...

Havalar ne zaman ferahlayacak yahu; üfff!