Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ege'de iki savaş uçağının düşmesiyle biten olayı Hürriyet, "İki tarafta da aklın manşetleri" başlığı ile vermiş, ayrıntısı da şöyle: To Vima gazetesi, "Havada çarpışma, karada soğukkanlılık" manşetini tercih ederken Hürriyet, "Havada dalaş, karada mantık" başlığıyla yayınlanmış.

Doğrusu güzel tevafuk, sağduyunun iki tarafa aynı anda egemen olduğunu gösterir ince bir hüsn-i tesadüf. Ne var ki ben evvela haberin başlığını, yani "İki tarafta da aklın manşetleri" ibaresini okuyunca bir hoş oldum, saflığım tuttu, başlığı hemen zihnimde Danıştay saldırısı ile irtibatlayıp, "Katil sensin, yok babandır" çekişmesinde sağduyunun galebesini Hürriyet'in de teslim ettiğini zannettim.

Gazete okuyucusunun önemlice bir kısmı "iri yazıları" okuyup geçerler, inşallah okuyucuların kısm-ı azamı da benim gibi düşünüp hoşnut olmuşlardır diye geçti içimden. Daha ufak puntolu ayrıntılara geçmeden önce geçen o birkaç saniye çok kısa bir hoşnutluk nöbetine kapıldım: "Bu memleketin sırtı yere gelmez arkadaş" diye böbürlendim kendi kendime, "ilk birkaç gün, hadisenin çirkinliği ve yakıcılığı yüzünden birkaç ölçüsüz ses yükseldiyse de, neticede cinayet üzerinden spekülasyon yaparak siyasi çıkar sağlamak isteyenler aklın aydınlığında birleşti" diye düşündüm.

Sonra, yukardaki malum ayrıntılarla karşılaşınca hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim. Dedim ki kendi kendime: "Bizim siyasetçilerle Yunan siyasetçileri, bizim askerlerle Yunan ordusu, iki pahalı savaş uçağının parçalandığı ve bir pilotun canından olduğu bir vahim kazayı soğukkanlılıkla karşılıyorlar, hemen telefon diplomasisi yürütüp tansiyonu düşürebiliyorlar da, sıra iç meselelere gelince Yunanlı muhataplarımızdan esirgemediğimiz temkin ve basireti, birbirimize fazla görüyoruz."

Olamaz mıydı, olmayacak bir şey miydi ki, o mel'un cinayet saldırısının akabinde ağızlarına mikrofon uzatılanlar, en azından, "Olayların nasıl geliştiği ve mahiyeti hakkında yorum yapmak için henüz çok erken. Cinayeti kınıyorum, yargı bağımsızlığına yönelen bu saldırı, ancak ve ancak, hepimizin göstermesi gereken ortak tepki ile amacına ulaşamamış olur. Şu dakikalar sözün kuyumcu terazisi ile tartılıp sarf edileceği çok nazik anlardır, birbirimize kenetlenelim" diyebilsinler!

Evet, üç gün geçtikten sonra sivri dilli demeçlerin sayısında kayda değer bir azalma görüldü, daha yarım saat bile geçmeden "suçlu zihniyeti" tam eşkaliyle tarif ederek, meseleden haberdar bile olmayan zümreleri töhmet altında bırakanların yüzünde kızarma emareleri görüldü ama, o travmanın, o meş'um çatışma anının sarsıntısından hâlâ bitkiniz.

Frenimiz yok, bize bu gibi anlarda zihni selamet ve sağlığımızı esirgeyecek bir fren mekanizması lazım. Makul ve ağzından çıkanı kontrol etme alışkınlığı taşıyan insanların gırtlağında dokuz boğum vardır; hemen akla gelen ilk hüküm cümlesini dille aşikar etmeden önce bu gibi insanlar, o sözü gırtlağın (siz buna, basiret, mantık, muhakeme, itidal de diyebilirsiniz) dokuz boğumundan tek tek geçirmeden konuşmazlar, en azından haksızlık etmekten, birine veya birilerine nahak yere iftira atmış olmaktan çekinirler.

Jetlerin düşmesi hadisesi de açıkça gösteriyor ki, itidal güzel şeydir, haberleşmek, birbirini anlamaya çalışmak, o esnada kızgınlıkla hareket edip kırıp dökmemek faydalıdır. En azından bu defa Kardak benzeri bir skandalı fitillememek dirayetini gösterdikleri için gerek To Vima gazetesini, gerek Hürriyet'i tebrik ederiz; keşke bazı yüksek bürokratlarımız, siyasetçilerimiz, basın kuruluşlarımız ve tabii bu meyanda Hürriyet ve ekürisi, aynı soğukkanlılığı ve "muhatabı anlama ihtiyacını", birkaç gün önce "bir kısım Türk halkını" temsil eden kişi ve kurumlara karşı da bezledebilmiş olsaydılar!