Akıl verme bürosu

-Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ilginç bir şey söyledi dün gazetecilere, duydunuz mu? Parti merkezine gelen Arınç'a meslektaşlarımız, "GATA ile ilgili Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sormuşlar.

-O ne demiş peki?

-Gazete haberlerini çok okumadım doğrusu demiş...

-Ama yine de konuşmuş olmalı değil mi?

-Bittabii, gazeteciler, "Genelkurmay Başkanı 'keşke olmasaydı' demiş; siz buna ne diyorsunuz?" diye sorunca Arınç da, "Keşke olmasaydı mı? Böyle bir program var televizyonlarda, hangisi o?" diye cevap vermiş.

-Ee, bize ne bundan?

-Olur mu, daha geçenlerde yazdığınız, "Kendi sesine hayran" başlıklı yazınızın mürekkebi bile kurumamışken?..

-Kurumuştur yahu Çekirge, bir ay oluyor neredeyse; kaldı ki sen, Bülent Bey'in o yazıyı okuyup ne zaman ve nasıl konuşacağına dair kendine bir şahsî hisse çıkardığını varsayıyorsun? Bence bu zayıf bir ihtimâldir, okumuş olsa bile ciddiye almamıştır.

-Niçin?

-Çünkü bu hepimizin içinde barınan duygu Çekirge; kendiyle barışık olmanın abartılı hâli. Meselâ eleştiriyle eleştirildiğimizde, "Ben kesinlikle hata yapmayacağım için beni eleştiren kişi iyi niyetli ise mutlaka meseleyi anlayamamıştır; kötü niyetliyse hasetlik içindedir" diye düşünüp nefsimi okşamaz mıyız? Vaktiyle ben de öyle düşündüğüm için bu tavrı anlayabiliyorum Çekirge; meselâ üniversiteden mezun olduğum sene bir arkadaşla "Akıl verme bürosu" gibi bir işyeri açmayı planlamıştık. İsteyen gelip bizden akıl alacak ve bize para ödeyecekti! Bizde akıl boldu ve taşıyordu; kendimize o kadar güveniyorduk yani. Kaldı ki bu durum Peter Prensibi'nde şâhâne bir tarzda izah edilmiştir. Şudur Peter Prensibi, "Kariyer kademeleri arasında her insan mutlaka daha başarısız olacağı bir üst dereceye (liyakatsizlik derecesine) doğru terfi etmek için kendini paralar durur"; bu biraz âmiyâne bir tarif oldu ama mânâsı yerli yerindedir. Biz daha 25 yaşında iken kendi liyâkatsizlik sınırımızı zorlamaya başlamışız demek ki. Ah, fena bir hâldir bu...

-Bu düşünce sizi hâlâ ziyaret eder mi?

-Eder, ediyor; insân-ı kâmil dediğin zaten biraz da kendi halini bilip nerede duraklayacağını kestiren adamdır; bir üst kata yükselmek için şartlarını zorlarken kemâlatı zedeleyebilirsin. "Kendini bil" sözü bu açıdan kâinat kadar derindir.

-Neydi sizin liyâkat eşiğiniz, mahzur yoksa sorabilir miyim?

-Sormasan daha iyiydi ama söyleyim: İçimdeki ince marangozluk aşkının, şahsi liyâkatimin zirvesi olabileceğini fark ediyorum bugün; heyhat!

-Bülent Bey'e dönelim; ayak üstü espri yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz efendim?

-Değerlendirdik ya Çekirge! Ârif olan anladı, adı arif olmayanlar için açık edelim: Bülent Arınç, AK Parti mayasının en ilginç bileşenidir: Fevrî hareket etmediği zamanlarda partisi için büyük bir kuvvet; heyecana kapıldığında ise partisinin yumuşak karnı. Onun için durumu yine o sözle nitelemek lâzım: Keşke öyle konuşmasaydı! İktidar mevkiinde bulunanlar, güçlüler, vaktiyle yakındıkları günleri geride bıraktıklarını hissedince, ayak üstü esprilerle rövanşı kazanma hesapları yapmamalılar diye düşünürüm. Unutma, barışı güçlüler yapar!


Kaynak (Arşiv)