Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yeni Türk Lirası'nın kısaltılmış biçimini kullanmak hiç de pratik değil; peş peşe üç majiskül harfi tek tek yazmak zaman alıyor. Mâlum, Dolar, Sterlin, Yen, Euro gibi itibarlı paraların amblemleri var ve kağıt üzerinde kolayca tanınıyorlar. YTL hazırlanırken amblemi de tasarlanmış olsaydı paranın gücüne ve istikrarına duyulan güven vurgulanmış olurdu. Kezâ yeni paranın adı da hayli uzun; altı heceli para ismi, zannederim Güney Amerika ülkelerinde bile kalmadı.


Dün okuduğum iki haberi yan yana getiriyorum; ilki Mehmet Barlas'ın bizzat şahit olduğu bir hâdise: Bizim sonradan görme zenginlerden biri pahalı yatının güvertesinde güneşlenirken canı içecek bir şey istemiş; üç metre ötedeki barmene sesleneceğine cep telefonuyla İstanbul'daki özel radyosunun spikerine emir vermiş, "yayın esnasında benim barmene anons yap da bana içecek getirsin". İkincisi Zaman'ın arka sayfasındaki "40 yıldır uzaydan sinyal bekliyorlar" haberi. Microsoft firmasının kurucularından Paul Allen, yaptığı bağışlarla uzaydan gelmesi muhtemel akıllı radyo sinyallerini dinleyen ve tarayan gelişmiş radyoteleskop sistemine katkıda bulunmuş.

Gerekli mukayeseyi ve yorumu size bırakıyorum.


Bizim gazetenin yorum sayfaları, gündemin derin ayrıntılarını titizlikle takip ederek okuyucuya entelektüel kışkırtmalar gönderen yaklaşımıyla gündelik post-doktora dersleri kıvamını tutturma başarısını gösteriyor. Yorum editörlerimizin titiz gayretini sevgiyle alkışlıyorum. Bazen iki günde eskiyiveren gündem meselelerine bu derece serî yorumlar üretebilmek hakikaten takdiri hak ediyor. Türkiye'de akademik geleneğin yüz aklarından ve fikir dünyamızın yıldızlarından Prof. Dr. Erol Güngör'ün hâtırasına ayrılmış tam sayfalık değerlendirme yazısı gerçek bir kadirşinaslık örneği idi. Yazıyı kaleme alan Yılmaz Özakpınar'a ve yorum sayfalarının hamarat editörlerine gönül dolusu teşekkür ediyor ve merhûm Erol Güngör'e rahmet diliyorum.

"Akl-ı selim"in ne olduğu hakkında pek sarih fikre sahip olmadığı anlaşılan bir kısım zevatın, Sevgili Erol Hocamızın eserleriyle tanışması zamanı gelmiştir.


Bu "kapıcı edebiyatı" artık baygınlık vermeye başladı; birkaç taraftar harçlıklarını birleştirip kendince bir nükte yaptıklarını zannederek tribüne pankart açıyorlar; spor sayfaları günlerde bu nâhoş ibâreyi tartışmaktan bıkmıyor. Herkes ayıpladı, Rıza Hoca sıcağı sıcağına pek güzel ve seviyeli bir cevap verdi. İşin orada bitmesi lâzım. Bu meseleden hareketle güzîde futbol camiâmızın fikrî seviye itibariyle vahim bir fasit daire içinde döne döne kulaçladığını söyleyebilir miyiz?

Bence evet; bana inanmayanlar, elli seneden beri "Berlin Panteri" unvanını parlatıp duran bir "büyük kaptan"ın kendi gazetesinde yayınladığı ve Giray Bulak'a hitaben kaleme aldığı cumartesi yazısını okuyabilirler. İçinde şöyle cümleler geçen bir yazı bu: "Sen kimsin... Sen ne yaptın be! Söylesene... Buna layık değilsin... Otur şimdi ağla!"

Futbol, gündelik gazete kağıdı tüketiminin ortalama dörtte birini gazete haline dönüştüren bir sektör; biraz da ortalama seviyeye katkıda bulunmasını beklemek hakkımız değil midir?


TRT, kurum bünyesinde bir "TRT Market" açmış; dün bir dost meclisinde bahsi geçince duydum, sevindim ve şaşırdım: Sevinmemin sebebi "Bir Roman Bir Hikaye", "Radyo Tiyatrosu" gibi fevkalade güzel ses kayıtlarının albümler halinde meraklısına ulaştırılması imkânının doğmuş olması. TRT dükkânında ne gibi ürünlerin sergilendiğinden haberdar değilim, belki de bahsettiğim programlar hazırlanıp satışa sunulmuştur bile. Şaşkınlığım ise Türkiye'nin en büyük medya kuruluşunun kendi faaliyetini duyurmakta ihmâlkâr davranmasından kaynaklanıyor.