Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ya kendimize bir yol seçmeli ya da kendi yolumuzu çizmeliyiz" demiş Hannibal. Meclis'in "tezkere"yi kabul etmemesi (red değil), Hannibal'in stratejisinden hangisini tercih ettiğimizi gösteriyor? Bana göre hiçbirini. Oylama sonucu, bir yenisini gerektirecek ölçüde belirsiz bir rakam tablosu ortaya çıkardı.

Red oyları kabullerden daha fazla olsaydı, kendimize yeni bir yol çizmek yolunda bir adım attığımızı varsayabilirdik; öyle olmadı, muhtemelen tezkere yeniden Meclis'e getirilecek ve muhtemelen bu defa kabul edilecek; zira ortaya çıkan durum netlik değil belirsizlik işaretidir. İlk tezkereyi aynı Meclis kabullendi ve bu tezkerenin hükümleri yürürlükte.

Kendi yolumuzu çizmek! Ne kadar heyecan verici bir fikir, heyecan verici ve kışkırtıcı; ama Meclis'in cumartesi günü verdiği kararın aslında fiilen bir "karar" olmadığını görelim; "kararsızlık", AKP'nin grup yönetiminde gösterdiği tuhaf beceriksizliğin eseri; bu yüzden 1 Mart kararı daha şimdiden bir gaflet eseriyle düşülmüş bir yanlışlık gibi nitelenmeye başladı. Hayır, 1 Mart kararını (daha doğrusu kararsızlığını), kendimize yeni bir yol çizmek vadisinde bir ilk adım sayamıyoruz. 250 Hayır oyunun arkasında, Türkiye'ye yeni bir yol çizmek için harekete geçenlerin takınmış olması gereken, "Merkez"i hâke atsalar bizi / Kürre"i arzı patlatır çıkarız" beytinde ifade edildiği türden bir kararlılığa sahip olduğunu zannetmiyorum. Tezkereye muhalif oy veren CHP'nin temel yaklaşımı genel kurulda sergilendi, gördük: Yakalarda beyaz kurdeleler, milletvekili sıraları arasında dağıtılan beyaz karanfiller, Türk solunun an'anevi gösteri zaafının tipik bir belirtisiydi (Solun kendi zaaflarını tahlil ve teşhiri konusunda yazılmış samimi iç tenkitler için Birikim dergisinin şubat sayısında önemli yazılar var); eminim ki oylamadan sonra, "ne biçim eylem koyduk, muhalif tavrımızı nasıl gösterdik ama" diye birbirlerini kutlamışlardır. Şu kurdele ve karanfil hadisesi cirmi itibariyle küçük ama bizde sol siyasetin temel zaaflarını teşrih etmesi bakımından mânidardı.

Karakteristik bir hâdise daha; oylamadan hemen sonra televizyoncular Meclis genel kurulundan çıkan milletvekillerini çevirerek içerde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. O esnada bir CHP milletvekilinin, solcu siyaset adamlarına mahsus tipik teatral tavırlarla fiyakalı lâflar etmesi dikkatimi çekti. Yanımdakilere gayriihtiyari, "artistlik yapıyor" diye söyledim.

Meğer artistmiş zaten!


Az önce AKP Genel Başkanı basın toplantısı yaptı ve ikinci tezkere belirsiz bir tarihe ertelendi. Erteleme tarihinin 9 Mart'ta yapılacak Siirt seçimlerinden sonrasına bırakılacağı anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan'ın oylama sonucunu parti içi demokrasinin tabii bir sonucu imiş gibi sunması ve böylece milletin sesine kulak verilmiş olduklarını vurgulamasını yadırgadığımı belirtmeliyim; Hükümet, genel eğilimi dikkate alarak tezkereyi Meclis'e sevk etmeyebilirdi pekâlâ. Hem tezkereyi Meclis'e getirip hem de tezkerinin kabul görmemesinden sinerjik sonuçlar beklemek tutarlı görünmedi. Benim çıkardığım mânâ, Hükümet'in eline tutuşturulan kızgın kestâneyi, şimdilik yere bıraktığı şeklindedir.

Bu arada Hükümet taraftarı çevrelerin Meclis kararını köpürterek, Türkiye sanki kendine yeni bir yol çiziyormuş gibi bir heyecan dalgası estirmelerini de doğru bulmuyorum. Önümüzdeki hafta, Meclis kararının siyasi ve iktisadi boyutlarının belirginleşmesi açısından tayin edici bir rol oynayacaktır; inşallah herkesin korktuğu akıbet vuku bulmaz ve Türkiye, iki yıl önce cereyan eden şubat krizinde olduğu gibi yeni bir siyasi ve iktisadi krize yuvarlanmaz.


Aksini düşünelim; ikinci tezkere verilmediğini veya Meclis ikinci tezkereyi bu defa net bir üstünlükle reddettiğini farz edelim; AKP'de Türkiye için yeni bir yol çizecek irade yoğunluğunun işaretlerini daha önceden fark etmiş miydiniz? Bana göre bu sorunun cevabı hayırdır. AKP, başından beri özellikle Atlantik ötesi güç ve meşruiyet merkezlerine ters düşecek bir görüntü vermemeye azami dikkati göstermeye çalıştı ve üçbuçuk aylık iktidarı müddetince böylesine radikal bir tasavvur beslediğini imâ eden işaretlerden de kaçındı. Özellikle ilk tezkerenin kabulü, hükümet açısından son derece bağlayıcı bir anlam taşımaktaydı. Dolayısıyla 1 Mart oylaması, kendi başına siyasi bir süreç başlatacak kararlılık ve güçten mahrum bir iş kazâsı olarak nitelenecektir ve öyledir de.

İşin can sıkıcı tarafına gelelim; Türkiye'nin kendisine yeni bir yol çizmesi, AKP Genel Başkanı'nın bile öngöremediği bir tesâdüfi kaza ile başlayabilecek bir süreç midir? Keşke öyle olsaydı! Kötü olan da bu, siyasi tercihlerimizin her biri kendi başına birer bâdire va'dediyor.

Hayrolur inşallah!