Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Küçücük bir haber, sıradan, önemsiz... Bir kırtasiye şirketi, İngiltere'de 2000 kişiye uyguladığı ankette görmüş ki, herhangi bir okur-yazarın eliyle kağıda bir şeyler yazması (küçük bir sipariş listesi, telefonda konuşurken alınan kısa bir not vb.), takriben 40 gün öncesine ait bir faaliyet.

Eli yüzü düzgün bir metin, diyelim ki bir mektup veya bir rapor yazılması ise 6 haftada bir vukû bulacak nâdirattaki mucizelerden biri! Elle yazmak zorunda kaldığı için alenen ve resmen utandığını söyleyen tuhaf insan türünün oranı yedide biri buluyormuş. Araştırmayı yapanlar elle yazmak alışkanlığının köreldiğini, gelecek neslin sadece klavye kullanacağını tahmin etmişler. Eh, bravo yani; büyük ferâsettir!

El yazısıyla klavye ile yazmak arasında ne fark var? Suriye krizi heyûla gibi omzumuzun üstünde büyüyerek gündemi işgal ederken bu sorunun muhtemel ontolojik sonuçlarını irdelemenin zihne işlerlik kazandırması bakımından daha yararlı olabileceğini düşünüyorum. Bundan kırk sene kadar önce Dil Kurumu Türkçesi'yle pek sıkı İslâmcı metinler kaleme alan ve seslendiren arkadaşlar da üç aşağı beş yukarı aynı mahiyette şeyler söylüyor ve diyorlardı ki, "Ayol, bizim için verdiğimiz mesajın kendisi önemli; dili değil. Uydurmaca veya İngilizce farketmez, dünya İslâm'ın mesajına muhtaç; hangi dille olursa olsun, bizim görevimiz mesajı taşımaktır."

O kadar basit olmadığını sonradan anlayanlar çıktı fakat bu yaklaşım, Türkçe'de büyük tahribat yaptı. Kelimeler değişince anlamları da biraz olsun yerinden oynar, çünkü her tercüme aslına bir miktar hıyânet eder. Diyelim ki İslâm'a dair bir meseleyi, bir haberi, Kur'an-ı Kerim'in mahfuz ve orijinâl lugâtından ayrılarak, İslâmî mânâ sathında "sadâkat"le ifade etmek neredeyse imkânsızdır. Temel kavramları sadeleştiremezsiniz. Helâl helâldir, haram da haram!

Elle yazmak, evet kişinin öz varlığını inşâ etmesine dair ontolojik bir izdir. El yazımız, "taşla toprak arasında yapılmak" gibi tükrüğümüz, kanımız, terimiz, saç ve deri dokumuz gibi ruha, şahsiyetin aslî malzemesine dair genetik işâretler ihtiva ediyor. El yazısı eğitimi savsaklanamaz, küçümsenemez, ihmâl edilemez; onun hem varoluşla, hem de sanat dediğimiz büyülü boyutla çok yakından ilgisi var. Apple'ın kurucularından Steve Jobs, o meşhur Stanford konuşmasında, üniversiteyi bıraktıktan sonra sadece sevdiği dersleri takib etme kararı aldığını ve ilk olarak kaligrafi derslerine odaklandığını anlatırken bu noktayı şöyle vurguluyor: "Harika bir kaligrafiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrendim. Çok güzeldi. Tarih ve sanat bakımından o kadar inceydi ki, bilim hiçbir şekilde bunu yakalayamazdı. Bunların hayatımda pratiğe dönüşme ihtimali yoktu ama on sene sonra ilk Mac'i tasarlarken bunlardan yararlandım."

Fırsat bulursanız bu videoyu seyretmenizi tavsiye ederim. Hergün yüzbinlerce tabela, gazete yazısı, sokak levhası, ticari reklam metinleri gözümüzün önünden akıp giderken önceden tasarlanmış harflerin ve harf karakterlerinin mesajına maruz "tüketici" kitle için çok uyarıcı mesajlar var bu konuşmada. Elle yazabilmek, üstelik bu işi güzel yapabilmek kendimizi inşâ gayretinin mühim bir parçası, çünkü bizzat üretebildiğiniz bir şeydir o. Kullandığımız, sevdiğimiz ve istemeden de olsa mâruz kaldığımız bütün harf karakterleri başkaları tarafından tasarlandı. Bilgisayarda harfleri beş kuruş karşılık ödemeden tüketiyoruz; oysa ki daha dün denecek kadar yakın bir tarihte güzel kaligrafi, yani Hüsn-i Hatt dersi, Osmanlı maarif düzeninin tam ortasında duran bir tayin edici yere sahipti. Harflerle doğrudan, sahici bir alâka vardı, tabii anlam ile de... Sıradan bir Rüşdiye mezununun harfler hakkında disiplinle geliştirilmiş bir mümâresesi vardı. Eski yazıyı "kargacık-burgacık" diye terkettik, yeni yazıda durum şudur: Yokuz!

Herkes güzel yazamayabilir ama yazıyı güzelleştirmek için temrinde bulunmak lüzumundan vazgeçilemez. "Benim yazım kötü, n'aapayım" bahânesi en azından nezâketsizliktir; şahsi beceriksizliğin itirafı değil, yazıyı okuyanlara karşı nezâketsizlik.

Suriye krizine gelince; hükümetin soğukkanlı tutumunu, herşeye rağmen basının mutedil edâsını hayırhah buluyorum.