Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şöyle bir bakıyorum da, kendi cirmimce mücadele vermiş, becerebildiğim kadar yazıp çizmişim:

Milli değerlerin, sembollerin, "vatan, millet, cumhuriyet" gibi kavramların, ezanın, bayrağın, dinin, imanın gündelik siyaset müsabakalarında kullanılması, tüketilmesi ve bu gibi kavramlara abanılması doğru değildir; bunlar siyasetin dışında kalması lâzım gelen şeylerdir; bir kere tüketilirse ikâmesi mümkün olmaz demişim. Hatta hızımı alamayıp, iç siyasette milliyetçi diskura yeltenmek, dini siyasete âlet etmekle birdir, yasaklansa yeridir fikrini de seslendirmişim.

Sesim yankılanmamış; bir istisnâ ile; bir kısım eski dostlarım, bu yaştan sonra milliyet değiştirdiğime kani olup kan tahlili yaptırmam gerektiğine hükmetmişler. Eksik olmasınlar ama fena halde eksikler! Bugünün siyaseti, ideolojik olandan "teknik" olana dönüşmek zorundadır. 70'li yıllar çoktan geçti.

Türkiye'de sol, kitlelerin karşısına çıktığında söyleyecek söz bulamıyor. Milliyetçi sağ, ülke barajının altına düştüğü gibi tükenmeye de devam ediyor.

Liyakat üzerinden, proje üzerinden, şahıs ve takım halinde kabiliyet serdetme üzerinden siyaset yapmanın şartları oluşmaya başladı; bu ahvalde eski diskurlar üzerinden siyaset yürütmenin geleceği yok; meğer ki -hafazanallah!- ciddi bir iç ve dış tehdide mâruz kalmayalım. Bazılarının hâlâ kavrayamadığı vâkıa budur işte.

Daha pazartesi günü, "Uzan'ın partisi, aleyhlerinde son derece ciddi delillerle suç isnadında bulunulmasına rağmen hâlâ son seçimde aldığı oy miktarını koruyor; bunu nasıl izah ederiz" diye sormuştum.

Bu suale dürüst cevap verebilmek göründüğü kadar kolay değil. Zikrettiğim partinin 2002 seçimlerinde henüz birkaç aylık bir tabela teşkilatı iken % 7 civarında halk desteği görmesinin ana sebebini hatırlamanın zamanıdır: Genç Parti'nin, o daracık zaman dilimi içinde kendi varlık sebebini ve diğerlerinden farkını izah edecek bir fikri iskeleti bile yoktu.

Kabiliyetli reklamcıların tasarladığı parti fikriyatı, belki de bu yüzden alelacele "din, vatan, millet" edebiyatı üzerine kurulan milliyetçi bir iskelet üzerine çatıldı ve "netice" alındı. Köfte-ekmekli, bol arabeskli mitingleri ihmâl ediyor değilim ama "kariyerist" ve "yuppie" genç nesil arasında bu partinin revaç bulmasında, "adamlar Amerika'nın en büyük şirketlerini bile faka bastırmışlar" söylentisi de çok etkili oldu. Böyle bir propaganda kampanyası ile kısa sürede iyi sonuç alınabilmesinin aslında ne kadar sağlıksız ve tehlikeli bir zemin oluşturduğu pek az kişinin dikkatini çekti.

Bugün siyaset dünyamızda bu gibi "iyi reklamcı" taktiklerinin hâlâ iş görebiliyor olması vahim; gazetelerin Uzanlar hakkında dile getirdiği iddialar, aşırı sâdediller haricinde kimseyi şaşırtmamış olsa gerektir; bilinen, en azından hissedilen şeylerdi; hal böyleyken Genç Parti'nin, lideri hakkında gıyabi tevkif kararı çıktığı şu günlerde taban desteğini muhafaza etmesi daha şaşırtıcı değil mi?

Kamuoyu hâlâ, yüzme havuzunun altına gizlenen kontörlerle, yabancı bankalara uçurulan milyon dolarlarla ilgili; şaka değil, eğer bir 3 Kasım "curnata"sı daha denk düşseydi, bugün yolsuzlukla, Ürdün pasaportu taşımakla suçlanan Uzanlar, pekâlâ % 30 civarlarında oy toplayıp başbakanlık koltuğuna kurulabilirlerdi. Siyasi hayatımızda fren, debriyaj, direksiyon gibi tedbir ve öngörü cihazları kalmadı; gündelik yaşamaya ve günün getirdiği her sürprizi tabii imiş gibi kabul etmeye başladık ve bir mânâda fili tarif etmeğe çalışan âmâlara döndük.

Sıhhat alâmeti değil bunlar; sahihliğin ıskalanması halinde çürümeyecek değer yoktur. Aman sahihlik, aman sahihlik!