Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Anneler Günü, şu Hürriyet gazetesinin batıdan ithal ettiği en tatlı fikirdir; hediyelik eşya tüketimini kırbaçlaması, anne-evlat ilişkisini nesneleştirmesi gibi tenkidlere artık aldırış etmiyorum. Bir evladın annesine hediye alması, anne için dünyanın en büyük nimetlerinden biri olsa gerektir ve ne yazık ki biz evlatlar, annemize bir şey hediye ettiğimiz son günün, geçen yılın Anneler Günü olduğunu çoğu kere utanarak hatırlamıyor muyuz?

Herhangi bir kadını, herhangi bir erkekten üstün ve ulvî kılan tek vasıf annelik. Bu hissi empati ile anlamaya ve çözmeye çalışmak imkânsız; annelik, her anneyi azize mertebesine yükselten bir onur. "Ana baba olunca anlarsın" sitemini işitmeyen var mıdır ve o bahta nail olduktan sonra bu sitemdeki isâbeti kabul etmeyen? Bu tatlı serzenişten payıma düşen baba olmak nimetini hissedebiliyorum ama "anne olmak" duygusunun derinliğini galiba hiçbir erkek lâyıkınca yazamayacaktır; hatta eli kalem tutan annelerin bile bu konuda başarılı olabileceğini sanmıyorum. Bu derin ve vüs'atli duygu karşısında ancak sevgi ve ihtiramla eğilmek mânidar.


Anneciğim, bu sensiz ilk Anneler Günüm benim; seni kaybettikten sonra babasız kaldığımı da öğretmen gerekir miydi? Benim için oksitlenmiş fotoğraf kağıdında her nasılsa gülümseyen bir çehreden ibaret kalan babamı, tam kırk yıl boyunca bizler için yaşatmış olduğunu nasıl hissedemedim? İki elimin de boşa geldiğini yeni fark edebiliyorum. "Bir evlât pîr olsa da anaya muhtaç imiş" sözü ne kadar doğru. Gittiğin gündü ki, bana artık çocuk olmadığımı ve büyümem gerektiğini hatırlattın ve benim hiç hoşuma gitmiyor. Sen varken çocuktum ve çocuk olmak güzeldi.

Bazen sohbet ederdik de, bir gün bana, "Ahirette babanı görecek miyim?" diye sormuştun hani. Biliyor musun o sözün nasıl bir derinlik taşıdığını o esnada fark edememiştim; şimdi anlıyorum ve bu hâlet beni hissen darmadağın ediyor. Cevaben demiştim ki, "Elbette göreceksin, çünkü Efendimiz buyuruyor ki, 'sevdiklerinizle haşrolunacaksınız'; Sadaka Resulullah, peygamber doğruyu söyler!" Yüzün nasıl aydınlanmış, o mev'ud buluşma ânının heyecanıyla nasıl ferahlamıştın. Sadaka Resulullah! Eminim ki şimdi berabersiniz ve hoş bir hâlet üzresiniz. Bu ümid içinde bulunmak ne güzel. Sadaka Resulullah! Yine bir gün Allah'ın azabından ve cehennem meşakkatinden çok korktuğunu söylemiştin gözlerin dolu dolu ve demiştim ki: "İnşallah cennete gideceksin; Allah'ın rahmetini ve cenneti ümid etmek bizim hakkımızdır. Kul hakkı yemedin, kimsenin kötülüğünü dilemedin, ergenliğinden beri ibadetini, nâfileler de dahil bir gün aksatmadın; 32 yaşında beş çocukla dul kaldın; her birini büyütüp adam içine saldın. Soranlara Hakk'ı tavsiye ettin; yemedin yedirdin, giymedin giydirdin; elbette cenneti umacaksın ve inşallah cennete gideceksin!"

Ve yine gözlerinde o çocuksu sevinç ve ümit ışıltıları...

Ömrünün son dört yılını Alzheimer illetiyle tamamladı ve Alzheimer (bilenler bilir) onun ruhunun derinliklerinde, 72 yaşında bile çocuksu kalmış mâsumluklardan başka bir şey bulup dillendiremedi. Hareket kabiliyetini kaybettiği güne kadar, -üzerinden fıkhen düşmüş olmasına rağmen- ibadet vecibelerini aksatmadı. Nice vakti ana-oğul aynı seccade üzerinde, iki karış mesafe ile birlikte karşıladık. Bazen şaşırır, bildiği gibi devam ederdi namaza; bir süre sonra ona hatâ yaptığını ikaz etmemeyi öğrenebilmiştim.

Ne çok şey öğretmişti de ben ancak şimdilerde öğrendiğimi fark edebiliyorum! Ve şimdi ak göğsünde ucun ucun yeşermekte olan bir iğde fidanı...


Ey okuyucu, "ben annemi senede bir gün hatırlayanlardan değilim; ana kadri nedir bilenlerdenim çok şükür" derseniz elbette itiraz edemem; ama yine de yarın bir dal çiçek, birkaç dakikalık bir telefon görüşmesi veya el öpme faslından ibaret de olsa ona, güzelliğini ve sizin için ne kadar özel olduğunu lütfen hatırlatır mısınız? Buna değecektir!