Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Öğle haberlerinde yarım kulak CNN Türk'ü dinliyorum. Çiğdem Anat, bilmem hangi vesile ile evlat edinme hizmetlerinden yararlanabilecek ailelerin niteliğini sayıyor, hâlâ yarım kulak seviyesinde ilgiliyim haberle.

Derken o maddeye sıra geliyor, evlat edinmek için bir ailenin Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun hayat tarzına sahip olması şartı gibi şey.

Bütün dikkatimi habere yöneltiyorum ama televizyon yayını bu, ucunu kaçırınca yapılacak bir şey yok. Neyse ki internet var. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun sitesini arayıp buluyorum, sonra "Evlat Edinme Hizmetleri" sayfası geliyor karşıma (http://www.shcek.gov.tr/portal/dosyalar/hizmetler/cocuk/hizm_ee.asp). Duyduğum doğru imiş meğerse. O meşhur madde aynen şöyle: "Sosyal ilişkiler açısından toplumun norm ve değerlerine aykırı düşmeyecek özellikler taşıması, kılık kıyafet, yaşam tarzıyla çağdaş görünüm ile Atatürk ilke ve inkılaplarını yaşamında uygulayabilecek düşünce yapısına sahip olması..."

Tabii tek şart bu değil, buna ilaveten hayli kabarık bir şart listesi sıralanıyor; hepsi de mâkul ve ortak aklın onaylacağı türden şartlar. Devletin, kendisine emanet edilmiş çocukları bir aileye teslim ederken elbette ince eleyip sık dokuması, kılı kırk yarması gerekiyor; âmenna. Fakat sair şartları yerine getiren bir aile, eğer ilgili memur tarafından, yukarda iktibas ettiğim maddenin kapsamına aykırı bir görüntü sergilerse iş orada bitiyor.

Ret!

Evlat edinme mevzuatı, Medeni Hukuk'un 305-320 maddeleri ile genel müdürlüğün hazırladığı 2002 tarih ve 145 sayılı Evlat Edinme Yönergesi ve 1 Eylül 2004'te yürürlüğe giren "Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun" çerçevesinde yürütülmekte imiş. Üstelik çocukların korunmasına uluslararası standart getiren Lahey Sözleşmesi'ni kabul etmiş ve 1 Eylül 2004'ten itibaren yürürlüğe koymuşuz.

Bu şart Lahey Sözleşmesi'ne de uygun mudur bilmem ama bu madde ile ne kastedildiği açık; ilgili memura imâ ile deniliyor ki, "Aman ha, şalvarlı, sarıklı, evinde masa iskemle, TV bulundurmayan garip insanlara çocuk emanet etmeyin!" Eyvallah etmesinler ama SHÇEK'in memuru, ailenin düşünce yapısını nasıl anlayacak? Mesele sadece kılık-kıyafetten ibaret değil ki, "düşünce yapısı" söz konusu...

Ne yapacak memur? Kompozisyon mu yazdıracak, sorgu-sualden mi geçirecek, ailenin fotoğraf albümüne mi bakacak, neye, nasıl karar verecek, verdiği kararı nasıl belgeleştirecek? Birinin düşünce yapısının ne idüğünü hangi test ile sübûta erdireceğiz; bu maddeyi koyan bürokrat, onaylayan yasama uzvu açıklasın da bilelim.

Diyelim ki tam da aranan "düşünce yapısı"na aykırı bir aile söz konusudur; bu duruma göre ilgili ana-babanın sair kanuni haklarının iptali gerekmeyecek midir? Düşünce yapısı bozuksa adama sürücü ehliyeti vermek de bir nevi cinayet sayılmaz mı; oldu olacak vatandaşlıktan da çıkaralım, pasaportunu da yırtalım, kamu hizmetlerinden men edelim, belediye hudutlarından dışarı çıkaralım. (En iyisi İran'a veya Suudi Arabistan'a yollayalım; eski cumhurbaşkanlarımızdan birisinin aklına gelen en parlak fikir buydu meselâ!)

En iyisi Mümtaz'er Türköne'nin önceki gün bu sütunlarda yayınlanan "Düşünce Sistemleri" başlıklı yazısının son paragrafını, özellikle, "Devlet katında felsefî düşünceyi savunmak, Anayasa'nın 10. maddesine göre suç teşkil etmektedir." cümlesini yeniden okuyalım; belki o vakit, ne yaman bir çelişki içinde yuvarlanıp gittiğimizi daha iyi fark ederiz.