Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Son zamanlarda gençlerle olsun, okuyucularla olsun bir hayli sohbet toplantısına katıldım. "Türkiye'yi nasıl kurtarabiliriz?" konulu geleneksel ve milli tartışma mevzularımızdan arta kalan zamanlarda genellikle şu soruya muhatap oluyorum,

-Hocam, yazılarınızda çok zaman mizaha yer veriyor, yer yer ironik tespitlerde bulunuyorsunuz; bu, yaradılıştan mı geliyor, yoksa bilerek mi yapıyorsunuz?

Halbuki bu mevzuya daha önceleri muhtelif kereler değinmiş ve demiştim ki,

-Ben de diğer yazar arkadaşlarım gibi ciddi, suratından düşen bin parça şeyler yazmak, okuyucuyu endişeyle kıvrandırıp korkudan ödünü patlatmak istiyorum. Ben de mektep medrese görmüş, sair yazarlar gibi hayli zaman mürekkep yalamış (üstelik matbaa mürekkebi; sakın denemeyiniz; zehirlidir ve alışkanlık yapar!), sosyoloji, tarih, felsefe, ilahiyat, iktisat, sanat, arkeoloji, edebiyat tarihi okumuş bir insanım. Ben de onların takındığı 'ciddi yazar' unvanını takınmak, gittiğim yerlerde saygı uyandırmak istiyorum ama olmuyor...

Niçin olmuyor?

Çünkü Türkiye'de yaşıyoruz ve Türkiye'de her gün pek çok komik hadise oluyor, bunları aynen tekrarlamak bile yeri gelince insanı gülmekten yerlere düşürüyor.

Sair yazar arkadaşlarım, komik olaylardan ciddi sonuçlar çıkarmak konusunda benim asla erişemeyeceğim bir kabiliyet geliştirmişler; ara sıra onları taklit ederek ben de ciddi kılıklı şeyler yazmaya kalkışıyorum ama okuyucu takımı, bir Ramazan gecesinde sahneye çıkan meddahın, insanları güldürmek yerine onlara gergin bir tavırla vaaz vermeye kalkıştığı anda düştüğü garip durumu hatırlatırcasına, "Olmuyor üstad olmuyor; senin ciddi yazılarından bir şey anlamıyoruz; sen yine en iyi bildiğin şeyi yap." demeye gelen bir yüz ifadesiyle yüzlerini ekşitiveriyorlar.

Bu arada, "Hiç de komik değilsin; komedyenlik yapmaya kalkışsan açlıktan ölürsün."le başlayıp hakkımda hiç de iyi temennilerde bulunmayan şeyler yazılı mektuplar almıyor değilim; o zaman anlıyorum ki, yazarınız farklı kesimlerden gelen yeni bir okuyucu kitlesi ile de muhatap olmaktadır! Eksik olmasınlar fakat herkesi aynı anda memnun etmenin çaresi bugüne kadar bulunamadı. O arkadaşlar "Ya sev ya terk et!" atalarsözünde belirtildiği üzre okumak için kendilerine şimdiden başka bir yazar bulmak zorundalar.


Ne diyordum; Türkiye zaten her gün pek çok komik şeylerin cereyan ettiği bir ülkedir diyordum. Sizlere bu iddiamı ispat etmeme müsaade ediniz.

Biliyorsunuz geçen haftaya, Deniz Bey'in adının da karıştığı görüntülü skandal haberi damga vurdu; Deniz Bey aradan dört gün geçtikten sonra kameraların karşısına çıktı, "Bunlar yalandır, düzmecedir; bu adam ben değilim." demedi, "Bu bir komplodur, kaset filan yoktur; bunlar defalarca montaja uğramış, üzerinde oynanmış ve ancak hükümetin elindeki imkanlarla bir araya getirilmesi mümkün görüntülerdir." dedi.

Biz de "Oh, iyi, demek ki düzmece imiş." diye rahatlıyorduk ki, "İstifa ediyorum." şokuyla karşılaştık.

Ertesi gün bir gazetemiz, CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın konuyla ilgili "uzman" görüşlerini haber yaptı. Araştırmacı yazarlığın kazandırdığı bir sorumluluk hissiyle Sayın Seyhan'ın bu konuda ne kadar uzman olduğunu araştırdım. TBMM'nin web sitesinde bilgiye göre Seyhan, vekil seçilmeden önce bir bilgisayar şirketinin genel müdürlüğünü yapmış. O halde görüşlerini ciddiye almak gerekiyor, buyrunuz:

CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Deniz Baykal'a ait olduğu ileri sürülen görüntülerde iki ayrı kadın figürünün kullanıldığını söylüyor.?? Görüntüleri defalarca incelediğini, teknik olarak ayrıştırmasını yaptığını ifade eden Seyhan, "Bu görüntülerin farklı ortamlarda farklı kameralarla çekildiği belli.?? Bu görüntülerin tamamı belli bir frekanstan yayın yapan mikro kamera ile yapılmıştır. İki ayrı yere yerleştirilen kamera vardır. Bu frekansı alan büyük bir ihtimalle araca yerleştirilmiş bir de alıcının olduğu, bu alıcının da videoya hızlandırarak kaydedildiği görülüyor. Daha sonra bu, yüzde 15 oranında karartılmış, yüzde 21 oranında eskitme uygulanmış. Görüntüyü detaylı olarak incelediğimizde 43 parçadan oluştuğunu görüyoruz. Aynı video çekimi içerisinde kullanılan bayan figürünün iki ayrı figür olduğu görünüyor.?? Olayın gerçekleşme biçimi, oluşturma biçimi bireysel olarak görünmüyor.?? Kurumsal bir görüntü. Çekimin biçiminden kurumsal araçlar tarafından yapıldığını düşünüyorum. Bu sistem sadece oralarda var. Bu birinin yerleştirdiği hafızalı kamera değil. Zamana, günlere yayarak yapılan çekimlerin birleştirilmesidir. Bu bir araç teşkilatıdır. Eğer bu tür araçlar kişilerin elinde dolaşıyorsa bu da kurumsal suçtur. Ama (ülkeye bunlar şahısların elinde girmez) diyorsanız, buradaki işlemin kurumsal işlem olduğunu düşünebiliriz." diyor.

Gazetecilerin "İki kadın mı var?" sorusuna Seyhan, "Hayır. İki ayrı kadın figürü kullanılmış. Aynı kamerada boyutlar çok farklı" yanıtını veriyor. ??"Kişilerin kim olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani Deniz Bey mi oradaki görüntü?" sorusuna ise "Bunu benim söylemem çok doğru olmaz. Çünkü, o kadar çok montaj var ki... Üzerinde çalışıyoruz. Tespit ettiğimizde bunu da paylaşacağız. Çalıştığımız görüntüler internet üzerinden alınmış görüntülerdir. Çekimin aslını bulmak gibi iktidarın bir görevi vardır. O asıl bize ulaşırsa nerelerden birleştirme yapıldığını gösterebilme imkanına sahibiz. Büyütme, karartma, eskitme kullanılmış. Farklı zamanlarda çekildiği belli. Uzaktan frekansla alış yapan profesyonel bir cihazla yapıldığı belli, bir VHS kasete kaydedilerek. Oradan hızlandırılarak yeniden çoğaltıldığı belli. Oradaki şahıslar hiçbir zaman aynı ortamda bulunmamışlardır. Aynı sürelerin çekimi değildir bu." diye cevap veriyor. Gazetecilerin, "Peki, mekân aynı mekân mı" sorusu üzerine ise Seyhan, "Birinde şüphem var.?? Aslını görmek lazım" diye cevap veriyor.


Haberin metni üç aşağı beş yukarı böyle.

Böylece şu sonuçlara ulaşmış bulunuyoruz:

1- Olay yerinde, uzaktan kumanda ile çalışan iki kamera vardı ve büyük ihtimalle, mekanın civarındaki bir minibüste bulunan teknik cihazlara kayıt yaptılar.

2- "Görüntüdeki bayanın iki ayrı figür olduğu görünüyor" cümlesini anlayamadım; belki uzman olmadığımdandır.

3- Görüntülerin aslı ele geçirilse daha detaylı teknik analiz yapılabilirmiş.

4- "Oradaki şahıslar hiçbir zaman aynı ortamda bulunmamışlardır" cümlesinden anladığımız, görüntülerin baştan sona yalan ve düzmece olduğudur.

5- Fakat işe bakınız ki, yine de Deniz Bey istifa etmiştir.


Görüyorsunuz, bu son derece ciddi bir konudur ve ben olanca ciddiyetimi koruyarak asık suratlı bir yazı yazmaya çalıştım. Eğer burada da ironik veya mizahi bir şey görür de tebessüm etmeye kalkışırsanız o sizin kalbinizin karalığındandır!